18-03-2009, 01:23
<div ="post"><div ="posttext">Dilimize Fransızca’dan girmiş bir terim: Sürantrene.
Gereğinden fazla antrenman yapıp antrenmanın olumlu etkilerinin yitirilmesini,
antrenmanın yıkıcı olmaya başlamasını ifade ediyor.
Ağırlıklı olarak
mukâvemet sporunda sürantrene fenomeni mevcut. Bu olgunun bilimsel adı „OTS =
Overtraining Syndrome“, son yıllarda buna „UPS = Underperformance Syndrome“
tanımı da eklendi.
Sürantrene olgusunun ya da durumunun nedeni kişinin
antrenman seviyesine göre yüksek yoğunlukta çalışma yapması veya antrenman
birimleri arasında yeterli dinlenmeyi imkânsız kılacak ölçüde çalışmanın
miktarını arttırması. Bu durum önce performans tıkanıklığına, akabinde
performansın düşüşüne yol açıyor.
Geçmişte „symphatikoton“ ve
„parasymphatikoton“ olarak ikiye ayrılan sürantrene olgusu bugün çoğunluklu
olarak „symphatikoton“ ile özdeşleştiriliyor. Bunun nedeni „parasymphatikoton“
sürantrene olgusunun ilk bakışta, daha doğrusu sürantrene olgusunu belirlemekte
dinlenme nabzı ölçek alındığında bu şekilde algılanmaması. „Parasymphatikoton“
sürantrene durumunda örneğin dinlenme nabzı klâsik sürantrene bulgusunu teyit
edecek şekilde yükselmek yerine daha da düşük
çıkabiliyor.
„Symphatikoton“ sürantrene sendromunun tipik göstergeleri
yükselen dinlenme nabzı (sabah uyanıldıktan sonraki nabız) ve antrenman ya da
yüklenme sonrasında nabzın düşme hızındaki gerileme. Bunun yanında gene dinlenme
esnasındaki tansiyon da yüksek çıkabiliyor.
Elbette ana gösterge
antrenmanlara devam edilmesine rağmen performans düşüşü yaşanması. Yalnız buna
ek olarak ortostatik hipotansiyon durumu, yani örneğin birden ayağa kalkınca
gözlerin kararması, mide bulantısı, bas dönmesi gibi durumlar, vücudun
bağışıklık sistemindeki zayıflama, kilo kaybı, kadınlarda regl düzensizliği veya
regl kanamalarının tamamen kesilmesi, uykusuzluk, depresif ruh hali,
iştahsızlık, sevksizlik, geceleri susama, kas ve eklem ağrıları sürantrene
durumunun göstergeleri.
Bunların haricinde antrenman seviyesi ve
yoğunluğundan bağımsız olarak kreatin kinaz düzeyinde artış ve idrar maddesi
artımı, belirli hormonların (testosteron, kortisol) seviyelerinde değişmeler de
daha yakından bakıldığında rastlanan bulgular. Her halükârda sunu belirtmek
gerekir ki sürantrene olgusunu kesinlikle belirleyen laboratuar parametreleri,
belirli kesin niceliksel değerler mevcut değil. Son yapılan araştırmalar aslında
sürantrene olgusunun „symphatikoton“ ve „parasymphatikoton“ diye ikiye
ayrılmadığını, tam tersine bunun OTS kapsamında bir süreç olduğu biliniyor.
Sürantrene sürecinin başlangıcında „sympathikoton“ bulguları var, birkaç hafta
içinde önlem alınmazsa, yani antrenman kesilmez veya yoğunluğu azaltılmazsa
„parasymphatikoton“ bulguları kendilerini gösteriyorlar. Bu aşamada ilginç olan,
çalışmaların gösterdiği başka bir hal: OTS’nin „parasymphatikoton“şekli sadece
mukâvemet (yani örneğin dağ bisikleti) sporunda ortaya çıkan UPS. Anaerobik
sporlarda (örneğin halter) sadece „symphatikoton“ OTS’ye rastlanıyor.
Kısa süreli bir „symphatikoton“ OTS’ye İngilizce’de „Overreaching“ adı
veriliyor, ki bu durum bazı antrenman programlarında isteniyor ve bilinçli
olarak yapılıyor. Yalnız bu asamadan sonra yeterli dinlenme dönemi gelmediği ve
ayni yoğunlukta antrenmana devam edildiği takdirde „Overreaching“ aşaması OTS’ye
dönüşüyor.
Sürantrene sendromunun bütün hatlarıyla nasıl oluştuğu hâlâ
tam olarak açıklanmış değil. Ancak bugün OTS oluşumunun tek bir nedenden değil,
bir etkenler grubundan kaynaklandığı biliniyor. Yani fizyoloji, biyokimya,
immünoloji, neuroendokrinoloji ve psikoloji sahalarına yayılan birden fazla
etkenin birleşmesi OTS durumunun ortaya çıkmasını sağlıyor. Yalnız bu etkenleri
bir araya getirip de hangi tertiplerde ne zaman OTS’nin kendini gösterdiği, yani
OTS’nin kâğıt üzerinde bir formülü henüz bulunmuş değil.
Olası bir neden
aminoasit metabolizmasındaki dengesizlik. Aminoasitler dengesindeki bozulma
beyinde 5-hidroksitriptamin oranını yükseltiyor, ki bu maddenin daha tanınan
ismi serotonin. Bu denge bozulmasının nedenlerinden biri yağ tüketimini arttıran
uzun süreli mukâvemet sporları kapsamında aminoasitlerin kaynak olarak
kullanıldığı çok yoğun kas çalışması. Burada soru aslında kısa vadeli kas
yorgunluğuna yol açan bu etkenin uzun vadeli sürantrene sendromunun
açıklanmasında kullanılıp kullanılamayacağı.
Serotonin merkezî sinir
sisteminde karmaşık roller üstleniyor, fizyolojik işlevi açısından ise üç sahada
etken:
1) Serotonin uykuyu düzenliyor ve hâlet-i rûhiyeyi düzeltiyor,
yani serotonin moral yükseltiyor denilebilir.
2) Merkezî sinir sisteminde
serotonin öncelikle hipotalamusta (beynin hormon üretebilen özelleşmiş bir
bölgesi) yer alıyor ve burada bazı hormonların oluşumunda etkili. Sürantrene
hallerinde LH hormonunda (lütein yapıcı hormon) gerileme gözlemleniyor. Bu durum
erkeklerde testosteron üretimini azaltıp testosteron seviyesini düşürüyor,
kadınlarda ise regl düzensizliği gibi sonuçlar doğurabiliyor. Hipotalamusta
serotonin seviyesinin düşmesi aşırı iştahla sonuçlanabiliyor, dolayısıyla
sürantrene durumuna yol açtığı düşünülen fazla serotonin sürantrene durumunun
belirtilerinden biri olan iştahsızlığı açıklayabilir.
3) Serotonin yükselmesi
monosinaptik refleksleri arttırırken spordaki karmaşık kas hareketlerini
düzenleyen polisinaptik refleksleri güçsüz kılıyor.
Serotonin merkezî
sinir sistemindeki etkilere benzer etkileri kezâ otonom sinir sisteminde de
gösteriyor. Serotonin burada simpatikusa tesir ediyor. Simpatik sinir
sistemindeki serotonin yoğunluğunun yükselmesi ile sürantrene durumunda ortaya
çıkan yüksek nabzı açıklayabiliriz. Buna ek olarak serotonin simpatik sinir
sisteminden noradrenalinin serbest bırakılmasını engelliyor, bu sayede
damarlarda genişleme ve dolayısıyla kan deverânında değişim ortaya çıkıyor, ki
tansiyon değişiklikleri de sürantrene hallerindeki belirtilerden.
Her
halükârda sürantrene durumunun „tedavisi“ antrenmanı kesmek, antrenman çapını ve
yoğunluğunu azaltmaktan geçiyor. İlk günler genel olarak dinlenmeye yönelik
olmalı, 30-45 dakikalık, düşük yoğunluklu metabolizmayı „sakinleştirmeye“
yönelik çalışmalar yapılmalı. Bu çalışmalar mümkünse kas sistemini dinlendirecek
yüzme, masaj, germe gibi etkinliklerle desteklenmeli. Ancak bundan sonra tekrar
yapıcı bir mukâvemet antrenmanına başlanabilir, ki bu aşamada da Temel Mukâvemet
1 bölümünde (TM1 icin bkz. Antrenman yazısı kalınmalı. Anaerobik spor dalları
icin de kezâ bu yol izlenmeli. Sürantrene durumunun ağırlığına göre,
„overreaching“ durumu ile OTS belirtilerinin ortaya çıkmasından itibaren bir ilâ
iki hafta arasında tekrar düzenli bir antrenman sürecine girilebilir. İleri
seviyede, yani USP aşamasına geçmiş bir OTS durumunda ise vücudun toparlanması
haftalar (yerine göre aylar) sürebiliyor, ki bu durum profesyonel bir sporcunun
kariyerinde yerine göre ciddî bir geri adim demek. dolayısıyla sürantrene
durumuna işaret eden belirtileri takip etmek, yeri geldiğinde erken teşhis ile
doğru adımları atmak çok önemli.
Kaynak: Dr. Kurt Moosburger'in 2004
yılındaki çalışması: Sürantrene Sendromu</div></div>
<hr>
Gereğinden fazla antrenman yapıp antrenmanın olumlu etkilerinin yitirilmesini,
antrenmanın yıkıcı olmaya başlamasını ifade ediyor.
Ağırlıklı olarak
mukâvemet sporunda sürantrene fenomeni mevcut. Bu olgunun bilimsel adı „OTS =
Overtraining Syndrome“, son yıllarda buna „UPS = Underperformance Syndrome“
tanımı da eklendi.
Sürantrene olgusunun ya da durumunun nedeni kişinin
antrenman seviyesine göre yüksek yoğunlukta çalışma yapması veya antrenman
birimleri arasında yeterli dinlenmeyi imkânsız kılacak ölçüde çalışmanın
miktarını arttırması. Bu durum önce performans tıkanıklığına, akabinde
performansın düşüşüne yol açıyor.
Geçmişte „symphatikoton“ ve
„parasymphatikoton“ olarak ikiye ayrılan sürantrene olgusu bugün çoğunluklu
olarak „symphatikoton“ ile özdeşleştiriliyor. Bunun nedeni „parasymphatikoton“
sürantrene olgusunun ilk bakışta, daha doğrusu sürantrene olgusunu belirlemekte
dinlenme nabzı ölçek alındığında bu şekilde algılanmaması. „Parasymphatikoton“
sürantrene durumunda örneğin dinlenme nabzı klâsik sürantrene bulgusunu teyit
edecek şekilde yükselmek yerine daha da düşük
çıkabiliyor.
„Symphatikoton“ sürantrene sendromunun tipik göstergeleri
yükselen dinlenme nabzı (sabah uyanıldıktan sonraki nabız) ve antrenman ya da
yüklenme sonrasında nabzın düşme hızındaki gerileme. Bunun yanında gene dinlenme
esnasındaki tansiyon da yüksek çıkabiliyor.
Elbette ana gösterge
antrenmanlara devam edilmesine rağmen performans düşüşü yaşanması. Yalnız buna
ek olarak ortostatik hipotansiyon durumu, yani örneğin birden ayağa kalkınca
gözlerin kararması, mide bulantısı, bas dönmesi gibi durumlar, vücudun
bağışıklık sistemindeki zayıflama, kilo kaybı, kadınlarda regl düzensizliği veya
regl kanamalarının tamamen kesilmesi, uykusuzluk, depresif ruh hali,
iştahsızlık, sevksizlik, geceleri susama, kas ve eklem ağrıları sürantrene
durumunun göstergeleri.
Bunların haricinde antrenman seviyesi ve
yoğunluğundan bağımsız olarak kreatin kinaz düzeyinde artış ve idrar maddesi
artımı, belirli hormonların (testosteron, kortisol) seviyelerinde değişmeler de
daha yakından bakıldığında rastlanan bulgular. Her halükârda sunu belirtmek
gerekir ki sürantrene olgusunu kesinlikle belirleyen laboratuar parametreleri,
belirli kesin niceliksel değerler mevcut değil. Son yapılan araştırmalar aslında
sürantrene olgusunun „symphatikoton“ ve „parasymphatikoton“ diye ikiye
ayrılmadığını, tam tersine bunun OTS kapsamında bir süreç olduğu biliniyor.
Sürantrene sürecinin başlangıcında „sympathikoton“ bulguları var, birkaç hafta
içinde önlem alınmazsa, yani antrenman kesilmez veya yoğunluğu azaltılmazsa
„parasymphatikoton“ bulguları kendilerini gösteriyorlar. Bu aşamada ilginç olan,
çalışmaların gösterdiği başka bir hal: OTS’nin „parasymphatikoton“şekli sadece
mukâvemet (yani örneğin dağ bisikleti) sporunda ortaya çıkan UPS. Anaerobik
sporlarda (örneğin halter) sadece „symphatikoton“ OTS’ye rastlanıyor.
Kısa süreli bir „symphatikoton“ OTS’ye İngilizce’de „Overreaching“ adı
veriliyor, ki bu durum bazı antrenman programlarında isteniyor ve bilinçli
olarak yapılıyor. Yalnız bu asamadan sonra yeterli dinlenme dönemi gelmediği ve
ayni yoğunlukta antrenmana devam edildiği takdirde „Overreaching“ aşaması OTS’ye
dönüşüyor.
Sürantrene sendromunun bütün hatlarıyla nasıl oluştuğu hâlâ
tam olarak açıklanmış değil. Ancak bugün OTS oluşumunun tek bir nedenden değil,
bir etkenler grubundan kaynaklandığı biliniyor. Yani fizyoloji, biyokimya,
immünoloji, neuroendokrinoloji ve psikoloji sahalarına yayılan birden fazla
etkenin birleşmesi OTS durumunun ortaya çıkmasını sağlıyor. Yalnız bu etkenleri
bir araya getirip de hangi tertiplerde ne zaman OTS’nin kendini gösterdiği, yani
OTS’nin kâğıt üzerinde bir formülü henüz bulunmuş değil.
Olası bir neden
aminoasit metabolizmasındaki dengesizlik. Aminoasitler dengesindeki bozulma
beyinde 5-hidroksitriptamin oranını yükseltiyor, ki bu maddenin daha tanınan
ismi serotonin. Bu denge bozulmasının nedenlerinden biri yağ tüketimini arttıran
uzun süreli mukâvemet sporları kapsamında aminoasitlerin kaynak olarak
kullanıldığı çok yoğun kas çalışması. Burada soru aslında kısa vadeli kas
yorgunluğuna yol açan bu etkenin uzun vadeli sürantrene sendromunun
açıklanmasında kullanılıp kullanılamayacağı.
Serotonin merkezî sinir
sisteminde karmaşık roller üstleniyor, fizyolojik işlevi açısından ise üç sahada
etken:
1) Serotonin uykuyu düzenliyor ve hâlet-i rûhiyeyi düzeltiyor,
yani serotonin moral yükseltiyor denilebilir.
2) Merkezî sinir sisteminde
serotonin öncelikle hipotalamusta (beynin hormon üretebilen özelleşmiş bir
bölgesi) yer alıyor ve burada bazı hormonların oluşumunda etkili. Sürantrene
hallerinde LH hormonunda (lütein yapıcı hormon) gerileme gözlemleniyor. Bu durum
erkeklerde testosteron üretimini azaltıp testosteron seviyesini düşürüyor,
kadınlarda ise regl düzensizliği gibi sonuçlar doğurabiliyor. Hipotalamusta
serotonin seviyesinin düşmesi aşırı iştahla sonuçlanabiliyor, dolayısıyla
sürantrene durumuna yol açtığı düşünülen fazla serotonin sürantrene durumunun
belirtilerinden biri olan iştahsızlığı açıklayabilir.
3) Serotonin yükselmesi
monosinaptik refleksleri arttırırken spordaki karmaşık kas hareketlerini
düzenleyen polisinaptik refleksleri güçsüz kılıyor.
Serotonin merkezî
sinir sistemindeki etkilere benzer etkileri kezâ otonom sinir sisteminde de
gösteriyor. Serotonin burada simpatikusa tesir ediyor. Simpatik sinir
sistemindeki serotonin yoğunluğunun yükselmesi ile sürantrene durumunda ortaya
çıkan yüksek nabzı açıklayabiliriz. Buna ek olarak serotonin simpatik sinir
sisteminden noradrenalinin serbest bırakılmasını engelliyor, bu sayede
damarlarda genişleme ve dolayısıyla kan deverânında değişim ortaya çıkıyor, ki
tansiyon değişiklikleri de sürantrene hallerindeki belirtilerden.
Her
halükârda sürantrene durumunun „tedavisi“ antrenmanı kesmek, antrenman çapını ve
yoğunluğunu azaltmaktan geçiyor. İlk günler genel olarak dinlenmeye yönelik
olmalı, 30-45 dakikalık, düşük yoğunluklu metabolizmayı „sakinleştirmeye“
yönelik çalışmalar yapılmalı. Bu çalışmalar mümkünse kas sistemini dinlendirecek
yüzme, masaj, germe gibi etkinliklerle desteklenmeli. Ancak bundan sonra tekrar
yapıcı bir mukâvemet antrenmanına başlanabilir, ki bu aşamada da Temel Mukâvemet
1 bölümünde (TM1 icin bkz. Antrenman yazısı kalınmalı. Anaerobik spor dalları
icin de kezâ bu yol izlenmeli. Sürantrene durumunun ağırlığına göre,
„overreaching“ durumu ile OTS belirtilerinin ortaya çıkmasından itibaren bir ilâ
iki hafta arasında tekrar düzenli bir antrenman sürecine girilebilir. İleri
seviyede, yani USP aşamasına geçmiş bir OTS durumunda ise vücudun toparlanması
haftalar (yerine göre aylar) sürebiliyor, ki bu durum profesyonel bir sporcunun
kariyerinde yerine göre ciddî bir geri adim demek. dolayısıyla sürantrene
durumuna işaret eden belirtileri takip etmek, yeri geldiğinde erken teşhis ile
doğru adımları atmak çok önemli.
Kaynak: Dr. Kurt Moosburger'in 2004
yılındaki çalışması: Sürantrene Sendromu</div></div>
<hr>