Beden Eğitimi ve Spor Portalı  


Go Back   Beden Eğitimi ve Spor Portalı > Spor Branşları > Okçuluk

Okçuluk Okçuluk'a dair herşey...

beden eğitimi
beden eğitimi
Sitemize hoş geldiniz. Konuları beğenmeyi unutmayalım.

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 15-03-2007, 00:55   #1
webmaster
Administrators
 
webmaster - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oca 2007
Bulunduğu yer: Malatya
Mesajlar: 4.804
Teşekkürleriniz: 0
139 Mesajına 245 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 10
webmaster is on a distinguished road
Standart

Reklam Alanı
1. BÖLÜM = o ns = />
A- İSLAM DİNİNDE OKUÇULUK
İslam inancına göre ok ve yayın Adem Peygambere, Allâh tarafından gönderildiğinde “attığın zaman (okunu) sen atmadın, oku atan Allâh’tır” anlamında ayet olduğu bilinmektedir.
Ok ve yayın dini önemi ile ok atmanın fazilet ve sevabına dair 40 kadar hadis vardır. Bu konu ile ilgili tarihte yazılan pek çok eserde (risale) geniş yer alır. Bu hadiselerden bazıları şunlardır.
· Bir ok sayesinde üç kişi cennete girer; oku yapan, sunan ve atan.
· Ok atmak nafile ibadetten daha hayırlıdır.
· Şu üç mecliste melekler sizinle beraber olurlar. Bir ok atışmak, biri pehlivanlık yapmak ve biri helaliyle sevişmek.
· Ok atmayı öğrenen, sonrada özürsüz terk eden bizden değildir.
Hz. Muhammed (S.A.V.) ashabıyla giderlerken yol kenarında ok atışan kimseler görür ama selam vermeden geçer. Sebebini sorduklarında “çünkü onlar şimdi ibadettedirler” cevabını verir.
Harp okçuluğu yanında, bir savaş hazırlığı sayılarak spor okçuluğunu da aynı kutsal önemin tanındığını görürüz. Nitekim gerek menzil gerek koşu atışlarında oklar ya hep “Ya Hak” ünlemi ile “gaza niyetine” atılırdı. Savaş okçuluğu terk edildikten sonra, spor okçuluğunun öncelikle manevi bir disiplin sayılıp, yüzyıllar boyu sürdürülmesinde bu dini inanç önemli rol oynar. Yine bu inanca dayanılarak ok meydanlarına cennetten bir köşe diye bakılmış- sınırına tecavüz edilmesine, sarhoş, abdestsiz ve pabuçla girilmesine izin verilmemiş, yetkili kişisine Şeyh denilmiş, cihat, yağmur ve afet dualarında bu meydanlarda toplanılmıştır.
Peygamberimiz minberdeyken sordular, Ya resullallâh kuvvet maksat nedir? Peygamberimiz, üç kez “Dikkat edin muhakkak ki kuvvet, atmaktır.” buyurdu. Yani bu ayetten maksat ok atmaktır. Enes b. Malik (r.a) Peygamberimizden şöyle rivayet etti. “Kim evinde bir yay bulundurursa, Yüce Allâh ondan yoksulluğu giderip, zorunlu fakirlik vermez.
Bir gün Sad. b. Ebi Vakkas (r.a)’a keder hali doğdu. Peygamberimizde ona “Be acayip iş” ilacı elinde olduğu halde hüzün çekiyorsun. Şimdi yay ile oku eline al, meydana varıp, birkaç ok at. O zaman sıkıntın gider yerine neşe ve sürur gelir” dedi. Ikbe b. Amir (r.a) Peygamberimizden şöyle nakleder “her kim ok atmayı öğrenip sonra terk eylerse Allahu tealaya asi olmuş olur.”
Yine peygamberimi buyurur “iki nişa arasında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır.”
Hz. Muhammed (S.A.V.) buyurdu: “Melekler ok atma ve ata binmenin dışında hiçbir oyuna katılmazlar.”
Bir gün Resullallâh gezerken bir topluluğa uğradı. Onlar at koşturuyorlardı. Selam verdi, geçti ve başka bir topluluğa uğradı, onlar mızrak oynayıp kılıç talimi yapıyorlardı, onlarda selam verdi, geçti ve bir topluluğa uğradı ki onlar ok atıyorlardı, onlara selam vermedi. Bekledi; onlar, atışı bitirip, okları toplamaya giderken Peygamberimiz dedi ki, “Adımlarınız azar azar atın, zira adımlarınızın sayısına göre sevap alırsınız”. Peygamberimiz nişan aralarında gezerken sordular. At koşturanlara, kılıç oynayanlara selam verip; ok atanlara niçin selam vermediniz. Peygamberimiz buyurdu ki: “Namazda olan topluluğa nasıl selam vereyim”
Bu hadis ve rivayetlere dayanılarak ok atmak “sünnet” sayılmıştır.
2. BÖLÜM
B- TARİHTE TÜRK OKÇULUĞU
Eski kaynaklarda, bazı doğulu toplumlar okçu kavimler diye anılırdı. İskitler, Heredut’un tanımı ile okçu kavimlerdir. Batı ve Yakın doğu Hiristiyan tarihçileri Hunları ve Avarları, daha sonra Moğolları, Türkleri ve Tatarları da zaman zaman böyle anarlar.
Soy ayrılıklarına rağmen bu toplulukların ortak özellikleri aynı coğrafi bölgeden çıkıp yayılmış olmalarıdır. Anayurtları Orta-Asya’nın geniş bozkırları idi. Okçu kavimler, bozkır şartlarının yarattığı kendine özgü bir toplumsal yaşama biçimi gösterirler. Bunun beraber göçebe bir hayat yaşadıkları için arada oraya göç eder, daha elverişli ve verimli bölgeler ararlardı. Bu yüzden taşıma aracı olarak at, kolay kurulup sökülebilen barınak hayatlarında vazgeçilmez birer unsur olarak yer almıştır. Bu arada at ve çadırın yanında savunma ve geçimlerini sağlayan bir başka aracın ok ve yayın üçüncü bir hayati unsur olarak karşımıza aktığını görüyoruz
Okçuluğun Türkçe’de 200 kelimeyi bulan bir sözlüğü vardır. Türleri, yapımı ve kullanımı bir yana, sadece bir yayın kısımlarını gösteren şu terimler kullanılıyordu. Kabza, kabza boğazı, tir geçimi, sal, kasan gözü, kasan, yay başı, baş sargısı, baş kemiği ve tonç kertiği. Ayrıca yay ve okla kendi bedeni arasında benzerlikler kurmuştur.
Kuruluşunda 17. Yüzyıl başına kadar, Osmanlı ordularında ok ve yay, topla birlikte en etkili uzak mesafe silahı olarak önemini korumuştur.
Okçuluk Türk insanın kişiliğini oluşturan belli başlı unsurların başında gelir. Çevre ve şartlar tamamen değiştiği halde, şu veya bu şekilde devam ediyor, varlığını yitirmiyor. Dikkat çeken bir noktada okçuluğun, Doğu menseli unsurların hiçbirinde Türklerdeki kadar uzun bir süre benimsenmiş ve onlar ölçüsünde başarıyla devam ettirilmiş olmasıdır. Nitekim, bir vakıfa bağlı, örçütlü ve disiplinli bir okçuluk sporuna öteki Doğu ve İslam ülkelerinde rastlayamıyoruz.
Asya’da ok ve yayla ilgili en eski buluntular Kuzey Doğu da ve Sibirya’da ele geçmiştir. Bunlar okçuluk Afrika’da prehistorik dönemden beri kullanılan yaylar, tek parça ağaçtan yapılıyordu. Oysa Asya yaylarında kompozit bir yapı ile karşılaşmaktayız. Ağaç, yayın iskeletini teşkil etmekte, kolların iç ve dış yüzleri boynuz ve sinir gibi organik maddelerle kaplanmaktadır. Böylelikle yayların, dolayısıyla okların boyları kısabilmekte, saha uzağa atış sağlandığı gibi, at sırtında da daha rahatlıkla kullanılabilmektedir. Basit yaylar, ağacın cinsi ne olursa olsun, kısa bir süre sonra kurur, esnekliğini yitirerek ise yaramaz olurlar. Oysa kompozit yay çok daha uzun ömürlüdürler. Üstün kaliteli ve bakımlı bir Türk yayı iki yüzyıl kullanılabiliyordu. Ayrıca, yayın gücü ve esnekliği boynuzla, sinir oranını değiştirerek istenildiği gibi ayarlanabilmektedir. Bu üstünlükler ok ve yayın Asya kavimlerinin Yüzyıllar boyunca ellerinden düşürmedikleri bir silah olarak kalmasını sağlamıştır.
İlk komposit yayların yapıları hakkında yeterli bilgilere sahip değiliz. Altaylılar’da Aşağı-Volga’da, Kuray, Tula, Orhan ve Pencikent bölgelerinde kemik (boynuz) kaplı yay parçalarına ve yaylarına kabza ile kol uçlarına ait buluntulara rastlanmaktadır.
Tarihte geniş topraklara sahip ilk önemli okçu millet İskitlerdir. Başarılarını sınırsız bozkırdı at koştururken, her yöne isabetli ok atabilen süvarilerine borçludurlar. Savaş taktikleri ilgi çekicidir. Bu taktik, güçlü düşman birlikleri ile karşılaşınca, göğüs göğüse savaşa yanaşmamak ustalıklı bir çekilme ile düşmanın kendilerini takibine yol açmak ve onları bu sonsuz takipte hırpalayıp eritmek esasına dayanıyordu. Çekilme sırasında özellikle arkaya doğru etkili atışlar yapmakta ustadırlar.
Ok ve yay Türklerde hakimiyet sembolü idi. Göktürklerde ok “tabilik” ve esareti, yay ise “metbu”luk ve üstünlüğü gösterirdi. Kağanın idaresinde boylara ok göndermesi kuvvetlerini toplayıp kendisine yardıma gelmeleri anlamını taşıyordu. Bu töre ve semboller daha sonra Selçuklularda da sevam eder.
14. Yüzyıldan bu yana kaleme alınan okçuluk risalelerinin pek çoğunda anılan ve Taberiye atfolunan rivayete göre: Ekinlerini yiyen kuşları öldürsün diye Tanrı “Adem’e Cebrail yayı gösterip “Bu Allah’ın kuvvetidir” oku gösterip “Bu da Allah’ın şiddetidir” demiş ve ona nasıl atacağını öğretmiştir. Bu inanca göre ok ve yay cennetten çıkmıştır, onları Tanrı yollamıştır, dolayısıyla kutsal nesnelerdir. Okçuluk Tanrı ve din yolunda yapılan savaşlardaki önemi sebebi ile “sünnet” hatta “farz-ı kifaye” sayılmıştır.
Türklerde okçuluk İslam dinini kabullerinden sonra, bu kutsal niteliği de kazanarak devam ediyor. Atla, at üstünde kullandıkları ok ve yayla nasıl sıkı bir bağlantı içinde olduklarını ve daha önce İskitlerde gördüğümüz savaş taktiğine yatkınlıklarını Arap kaynaklarından öğrenebiliyoruz. El-Cahız (766-869) Arapların 100-150 yıldan beri tanıdıkları Türkleri şöyle anlatıyor:
Türk, vahşi hayvana, kuşa havadaki hedefe, insana çömeltilmiş veya yere konmuş hayvandan hedeflere, avının üstüne pike yapan kuşlara ok atar. O hayvanını hızlı sürdüğü halde, öne arkaya, sağa ve sola, yukarı ve aşağı ok atar. Harici yayına bir ok koymadan Türk on tane ok atar. Dağdan inerken veya bir vadinin içine girerken atını haricinin düz yerde sürdüğünden daha hızlı sürer “düşmanla karşılaşınca, başlangıçta geri çekilirler. Bununla beraber çok defa geri dönerler. Fakat bu, askeri tehlikeye maruz bıraktıktan düşmanı hücuma tema ettirdikten sonra vuku bulur. Türk geri döndüğü taktirde öldürücü bir zehir, insanın işini bitiren bir ölümdür. Zira arkasındaki insana önündeki insan gibi okunu isabet ettirir.”
Osmanlı devletinin ilk döneminde (1299-1453) orduda ve günlük hayatta okçuluğun yerini ve önemini belirtecek yeterli bilgiye sahip değiliz. Yinede bazı ipuçları, bu konuda tahminler yapmamıza imkan vermektedir.
Uç beyliklerin askeri gücünü “Alp” yada “Gazi” denilen akıncılar teşkil ediyordu. Bunlarda aranan dokuz şarttan ikisi, iyi bir ata ve iyi bir yay sahip olmaktı. İyi ata binmek, at üstünde isabetli ok atışları yapmak gibi, Asya’dan getirdikleri eski gelenekleri muhafaza etmekteydiler.
Ferudun Bey Münşeatın’da 688 (1289) yılında Konya Selçuk Sultanından, Osman Bey’e Karaca Balaban Çavuş eliyle ellişer okluk tirkesleriyle birlikte 2000 adet yay gönderildiği” kayıtlıdır. Bu belgeden, ok ve yayın, uç beyliğinde geniş ölçüde kullanıldığını, fakat yay yapan ustaların henüz yeterli sayıda bulunmadığını anlıyor.
Dede Korkut kitabında Türkmen gençlerin boş vakitlerini ok atışmakla geçirdikleri kuvvetlilik iddiasındaki, yiğitlerin ok yarıştırmak yolunu seçtikleri evlenen bir yiğidin bir ok atıp, okun düştüğü yere gerdek çadırını kurduğu ve düğün eğlentileri sırasında damat ile arkadaşlarının ok atıştıkları anlıyor.
I. Murat devrinde orduda okçu birliklerinin önemli sayıda artmış olduğunu Sultanın 1373’te Venediklilerle, Macarlar arasındaki savaşta 5000 okçu göndererek Venediklilere yardım etmesinden anlıyoruz.
İstanbul’un fethinden hemen sonra, başkentte ve imparatorluğun belli başlı illerinde, Türk okçuluğunun yeni bir boyut kazandığını görüyoruz. Bu döneme kadar okçuluk daha çok askerliği ilgilendiren bir konu olmuştur. Devlet sınırlarının genişletilmesinde ve kazanılan yerlerin korunmasında, ordu bünyesindeki atlı ve yaya okçu birliklerinin önemli bir yeri vardır. Bu dönem ateşli silahların orduda resmen kabulüne, hatta daha sonrasına kadar devam eder. Fetihten sonra, yeni bir örgüt olarak ortaya çıkan spor okçuluğu da başlangıçta askerlikle yakın bir ilişki içindeydi. Ünlü okçuların pek çoğu Yeniçeri Ocağına mensuptu ve seferlere katılırlardı. Bunlara ok ve yay yapan sivil esnafta “orducu esnafı” olarak, bu seferlere katılmakta ve ordu atölyelerinin yetersiz kalan imalatını desteklemekle görevli idiler.
Yeniçağda Osmanlı toplum düzeninde örgütlenmenin genişlediği, yeni kurumların ortaya çıktığı görülür. Bir örgüte bağlı spor okçuluğu da bu yeni kurumlardan biri, kuruluş ve özelliği bakımından bizce en ilgi çekici olanıdır. Osmanlı toplumu belirli ve birbirinden kesin olarak ayrılmış sınıflardan ve bu sınıflara bağlı kurumlardan meydana geliyordu. İlmiye sınıfı, asker sınıfından esnaf ve tüccar sınıfı öncekilerden farklı yetki ve sorumluluğa sahipti. Şenlik ve sefer alaylarında bu ayırma titizlikle uyulduğu görülür. Bunlara ait kurumlardan sadece o sınıfa giren kişiler yararlanabiliyordu.
Yalnız bir kurum bu kuralın dışında kalmaktadır. Okçuluk değişik sınıftan kişiler, hiç ayrıcalık gözetilmeden, eşit şartlarda bu kurumda bir araya gelebiliyordu.
1. SAVAŞ OKÇULUĞU
Türk okçuluğu, savaş okçuluğu olarak 17. yy ortalarına kadar devam eder. Bir silah olarak ok ve yayın Osmanlı ordusundan kesinlikle ne zaman kaldırıldığını bilmiyoruz. Ancak tüfeğin uzak mesafe silahı olarak orduda tek başına yer alışı birdenbire olmamış, daha bir süre ok ve yayla birlikte kullanılmıştır.
Yeniçeri ocağının genişlemesi ile sabit bir ordu gücü meydana gelmiş, topçu süvari ve piyade kuvvetleri Türklerin eskiden beri uyguladıkları çok hareketli, oynak, hücuma olduğu kadar çekilmeye dayanan savaş taktiğinin de büyük ölçüde terkini gerektirmiştir.
Seferde ve barışta Sultanı korumakla görevli sulak zümresinin 18. yy ilk çeyreğine kadar muhafaza edilmiş olması ilgi çekicidir. Özel bir dikkatle seçilip yetiştirilen Kanuni devrinde sayıları 400’ü bulan sulaklar, en başarılı okçulardı. Padişahın sağında gidenler yayı sağ elleriyle tutup sol elleri ile atış yaptıkları için bu adı almışlardı.
Ordudaki atlı ve yaya okçular, Et Meydanındaki Yeniçeri Kışlaları civarında talim görürlerdi. Onlara Ağa bölüklerinden 54. Bölüğün komutanı olan Talimhaneci-başı nezaret ederdi. 1608 tarihli bir belgeden, buraya yeniçeriler için özel bir ok meydanı bulunduğunu bilmeyenlere okçuluk öğretildiğini, bilenlere ise her sabah talim yaptırıldığını öğreniyoruz. II. Beyazıd zamanında yeni adaların baş tarafına beş talimhane inşa edilmişti. Kışın talimler burada yaptırılıp okçular sefere hazırlanırdı.
2. AV OKÇULUĞU
Savaş tatbikatlarını andıran büyük av partilerinin 15. yüzyıl ortalarında bırakıldığı, daha çok şahsi bir spor ve merak olarak sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. 16. Yüzyıldan beriye av okçuluğu padişahların ve saray mensuplarının meşgul olduğu bir spordur. Sultan I. Ahmed’e (1603-1617) sunulan bir kitapta avcılık, sultanlara layık soylu bir merak diye anılmaktadır. Avlanmak için gerek İstanbul civarında, gerekse Trakya’nın çeşitli yerlerinde av bölgeleri ayrılmıştır. Padişahlara tahsis olunan av yerlerine Saygah-ı Selatin deniyordu. Halkın buralarda avlanması yasaktı.
Osmanlı Sultanlarından bazıları özellikle ava meraklıydı. Usta bir okçu olan II: Beyazıd bunlardandır. Ava zağarcı ve doğancılarında katıldığını, geyik, karaca ve tavşan avladıklarını görüyoruz.
18. yüzyıldan bu yana, avlarda ok ve yayın yerini tüfeğe bırakıldığını görüyoruz.
3. SPOR OKÇULUĞU
Okçuluğun bir spor niteliği kazanması Yeniçağda mümkün olmuştur. Gerçi daha önceleri Türkmen gençleri aralarında okçuluk yarışmacıları düzenliyor, hem eğlenip hem de vücutlarını geliştiriyorlardı. Fakat bu, modern anlamda bir spor sayılmaz. Sağlam ve verimli sonuçlar alınabilmesi için, sporun disiplinli bir kuruma ve belirli kaidelere bağlanması şarttır.
Yeni çağda ok meydanlarının kuruluşuyla düzenli bir örgüte ve kesin kaidelere bağlanan okçuluk, atışlar “gaza niyetine” yapılsa da, artık bugünkü anlamda “spor” niteliği kazanmıştır.
Ok meydanlarının bir vakfa bağlı oluşu, seçimle iş başına gelen yönetici kadroları, iç-tüzüğü ve sicile kayıtlı az sayıda üyesi ile modern birer spor kurumudurlar. Bu bakımdan dünya spor tarihinde ilk spor kuruluşları olarak karşımıza çıkarlar.
İlk bakışta sadece bir eğlence ve merak gibi görünen atışlarda, aslında belli töre ve prensiplere sıkıca bağlılıktan doğan ciddi ve disiplinli bir hava hakimdir. Bunda İslami inançlarında büyük rol oynadığını yazmıştık. Meydanın mescid kadar kutsal sayılması, oraya abdestsiz veya içkili olarak girilmemesi, örgüt reisinin “şeyh” diye anılması, ok ve yaya kutsal birer eşya diye bakılması ve atışların dua ile başlatılıp sürdürülmesi bunu göstermektedir.
Kemankeşlem yalnız iyi birer atıcı olması yetmezdi: aralarında her türlü rekabetin üstünde, saygı ve sevgiye dayanan bir dostluk ve kardeşlik havasının esmesine de dikkat edilirdi. İhtiyarlara, kıdemli atıcılara ve üstada saygı göstermek, sözlerinden çıkmamak şarttı. Atışta hile yapanlara, yolsuzluk ve serkeşlik edenlere fazla müsamaha gösterilmez “Bizimle oturma” denilerek örgütten çıkarıldı. Risalelerde, ünlü okçuların biyografileri verilirken, yalnız atıcılık gücü değil, nasıl bir kişi olduğu belirtilir. Çoğu için “salih”, “ehli iman”, “ruhu pak” ve “tarafagni ma’mür” gibi sıfatlar kullanılmıştır.
Meydan odasında yapılan sohbet toplantılarının, gençlerin görgü ve bilgisini artırmak, onları saygılı, disiplinli, yardım sever kişiler kılmak gibi eğitimsel bir fonksiyonu vardır. İhtiyar ve tecrübeli kemankeşler okçuluk anılarını anlatırlar, bunlardan ibret verici sonuçlar ve öğütler çıkartılır, gelenek ve törelerin devamı sağlanırdır.
Yemek ve sohbet toplantılarında kıdem sırasına titizlikle uyulduğu halde meydanda ve atışlarda meslek ve rütbenin önemsenmediği bir eşitlik ortamı buluyoruz. Atışlara her meslekten insanın sosyal durumu ne olursa olsun katılabilmesi zengin ve nüfuslu kişilere ayrıcalık tanınmaması bunu gösteriri. Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın Meydana her gelişinde, “Vezirliğim orada kaldı, şimdi aranızdan herhangi bir kişiyim, bana öyle muamele edin” demesi meydanın töresini bilen bir kemankeş olmasındandır.
4- HEDEF OKÇULUĞU
Spor olarak hedef okçuluğu, düşmana veya ava isabetli atış hüneri kazandıran talimlerden doğmuştur. Okçulukta önemli olan yalnız uzağa atmak değil, attığı hedefi vurabilmektir. Doğu insanı at sırtında her yönde uzağa ve isabetli ok atabilmesini, sürekli ve yorucu talimlere borçluydu. Bu atışlardan şüphesiz en güçlü olanı at koştururken arkaya ok atmaktı. Eğerin arka tarafına bir kuşakla mıhlet denilen içi talaş dolu deri veya kumaştan bir torba bağlanır. Kuşak iki kargı boyu olmalıdır. At koşarken havalanan torbaya atış talimleri yapılır.
Yüksek bir direk tepesine yerleştirilen hedefe (kabağa) ve içinde talaş dolu bir torba bulunan ayaklı kutuya (ok sehbasına) ok atmakta başka bir çalışmadır. Torbaya atış 19. Yüzyılın sonlarına kadar uygulanan bir okçuluk talimidir ve hedefe kuvvetli ok atmak yeteneği kazandırır. Ayna denilen çelik hedeflerin delinebilmesi uzun süren torba idmanı sonunda mümkün olabilmekteydi. İdman torba gezi denilen özel oklarla yapılırdı. Hedef atışlarında kabak ve Aynadan başka küçük çıngıraklar, çeşitli sabit ve seyyar nişangahlarda kullanılıyordu.
Hedef okçuluğunda çok kullanılan bir başka nişangah çeşidi de Puta’dır. Puta bir yer asılan veya bir sırığa tutturulan içi pamuk çekirdeği ve talaş dolu, deriden yassı bir torbadır. Puta sepeti: “deyimi bunun sepet biçiminde de olabileceğini gösteriyor. Puta bir çeşit okçuluk yarışmasıdır, atış puta oku ile yapılır.”
5- MENZİL OKÇULUĞU
Türk okçuluğu menzil okçuluğunun ayrı bir yeri ve önemi vardır. Sadece bu maksatla tesis olunan ok meydanların İslam dünyasında, yalnız Osmanlı Devleti sınırları içinde rastlanmaktadır. Bu meydanların titizlikle yönetilen birer vakıf kurumu alması ve gerek saray mensuplarının, gerek her sınıftan halkın buralara rağbet göstermesi menzil okçuluğunun yüzyıllar boyu devamını ve gelişmesi sağlanmıştır.



Kaynak:
Okçuluk Kitabı - Kürşat Aktepe (A.Ü.BESYO Öğretim Görevlisi)
__________________
webmaster isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Reklam Alanı
Alt 13-12-2008, 21:09   #2
proksi
Girişken Üye
 
proksi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Eki 2008
Bulunduğu yer: bursa
Mesajlar: 281
Teşekkürleriniz: 2
7 Mesajına 14 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 17
proksi is on a distinguished road
Standart

Hocam güzel bir yazı vermişsiniz.Her ne kadar okçu olmasam da bana çocukluğumuzda ki oyunları hayal ettirdiniz.Teşekkür ederim.
__________________
Düşünceleriniz pozitif olsun
Çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur.
Sözleriniz pozitif olsun,
Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur.
Davranışlarınız pozitif olsun,
Çünkü davranışlarınız alışkanlık
proksi isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 23-01-2009, 16:30   #3
webceren
Çalışkan Üye
 
webceren - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Ara 2008
Bulunduğu yer: Niğde
Mesajlar: 4.065
Teşekkürleriniz: 7
16 Mesajına 19 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 0
webceren is an unknown quantity at this point
Standart

emeginize sağlık hocam harikasınız.
__________________
Kontrolsüz Güç Güç Değildir...! Bizler Gücümüzü Kontrol Ederek Ve Birliktelik İçerisinde Daha Doğru Ve Güzele Ulaşacağız...!
webceren isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Popüler Sitelerde Paylaş

Etiketler
okçuluk


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
okçuluk oyun kuralları abuhayat Okçuluk 1 30-11-2011 20:57
Geliboluda okçuluk binali Eğlenceli Videolar 0 16-11-2008 02:39
Okçuluk sporunda teknikler enjoyment333 Okçuluk 6 30-07-2008 00:16
ATATÜRK, OKÇULUK VE ATICILIK webmaster Atatürk ve Spor 0 27-04-2008 09:32
Türkiye'de ve Dünyada Okçuluk webmaster Okçuluk 0 02-05-2007 12:54

Reklam Alanı


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:16.


Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2006 - 2025, Türkiye'nin Beden eğitimi ve Spor Portalı
2007-2024 Türkiye'nin Beden Eğitimi ve Spor Portalı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159