İLETİŞİM SÜRECİ ve ÖĞRENME = o ns = /> </PRE>Günlük yaşantımızda hemen herkesin sorununun “iletişim bozukluğundan” kaynaklandığı söylenebilir. Düşmanlıkların temeli iletişim kurmamaya dayanır. İnsanların “konuşa konuşa” anlaştıklarını biliriz, ama “konuşa konuşa”anlaşmakta çok kez başarısız oluruz. Çocuk-ebeveyn, öğrenci-öğretmen,memur-amir, arasındaki ilişkilerin “iletişim bozukluğundan” iyi olmadığını düşünmeden iletişim kurmaya çalıştığımızda, ikili ilişkilerin düzelmediğine şahit oluruz.</PRE>Evet çağımızın birçok isminden biri de “iletişim çağı”dır. İletişim kavramı günümüzün en çok üzerinde durulan kavramlardan biridir. “İletişim Fakültesi”iletişim üniversite anlamında bir “disiplin” olduğundan kanıtı olduğu gibi iletişimin ne denli önemli bir insani eylem olduğunun göstergesidir. İnsanla ilgili tüm mesleklerde iletişim becerilerinin geliştirilmesi, mesleklerin çağdaş ihtiyaçlarında kabul edildiği günümüzde, öğretmenlerin de iletişim becerilerini gelişmeler yönünde kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir. Çünkü, günlük yaşantımızda, “ben öyle demek istemedim” anlamındaki açıklamaların ortaya çıkardığı olumsuzluklar, sınıf ortamında çok daha vahim sonuçlar biçiminde gündeme gelebilir. Öğretmenin demek istediğini diyememesi, öğrencinin öğretmenin demek istediğini farklı bir anlamda algılaması öğretmen-öğrenci iletişimsizliğini ortaya çıkarır ki, bu ortamda öğrenmenin gerçekleşmesi düşünülemez.</PRE>Bu nedenlerden dolayı, öğretmenlerin iletişim sürecinin mahiyeti hakkında temel bilgilere sahip olmalarının zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki paragraflarda iletişim süreci ile öğretim ortamının temel özellikleri ve ilişkileri tartışılacaktır.</PRE> İLETİŞİM NEDİR? </PRE>İletişim en basit anlatımla, “bireyler arasında anlamları ortak kılma işlemi”dir. Örneğin “süreç” kavramının anlamı, öğretmene göre “durumdan duruma gererek ortaya çıkan şey”, öğrenciye göre “belli bir süre devam eden şey” ise, bu durumda anlamlar farklı olduğundan “iletişim” ortaya çıkmayacak veya yanlış iletişim olacaktır ki, iletişimsizlik böyle durumlarda meydana gelir.</PRE>Başka bir tanımla iletişim, “bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” olarak açıklanmaktadır. İki sistem arasındaki bilgi alışverişini “iletişim” kabul edebiliriz. Buradaki “alışveriş”, iletişim iki yönlü olduğuna işaret etmektedir. Buna göre, sibernetikte bir bilgi kaynağından tek yönlü bilgi edinilmesine “enformasyon”, karşılıklı bilgi alışverişine “iletişim veya komünikasyon” adı verilir. TV., radyo, gazete tek yönlü bilgi alışverişi söz konusu olduğundan bu bilgi kaynaklarından elde edilen bilgiye “enformasyon” denilir. O halde sözü edilen bu kaynaklar, iletişim araçlarından sayılabilir, ama bunlarla tek yönlü bilgi alışı sağlandığından iletişim sağlayan kaynaklar olarak sayılmamalıdır. Aynı şekilde, ebeveyn (ana-baba) ler, amirler ya da öğretmenlerin, çocuklara, memurlara, öğrencilere bir takım emirler verip, onların bu emirlere ilişkin tepkileriyle ilgilenmezlerse, bu tavırlarını “iletişim” değil, “enformasyon” olarak kabul etmek daha uygun düşer.</PRE> </PRE> </PRE> </PRE> İletişimin Öğeleri </PRE>İletişim kavramının daha iyi anlaşılabilmesi onu oluşturan öğeleri irdelemeye bağlıdır. İletişim sürecinde dört öğe vardır. Bunlardan bir kaynak, diğeri alıcıdır. Mesaj ve kanal bu iki önemli öğe arasındaki iletişimi sağlayan unsurlardır.</PRE>Kaynak, başkasıyla paylaşacak bir fikir, bilgi, haber, tutum veya beceriye sahip kimsedir. Kaynak, sahip olduğu fikir, tutum ya da beceriyi veya bununla ilgili davranışları alıcı ile paylaşmak isterse, önce hareket, jest, mimik, ses, söz, resim, işaret vb. gibi sembollerden en az biri ile yapılmış bir mesaj haline getirerek, bir araç veya yöntem yardımıyla alıcının duyu organlarından en az birine iletir. Mesajın alıcıya iletilmesini sağlayan bu araç ve yöntemlere kanal denilmektedir. İletişimin öğeleri aşağıda şematik olarak gösterilmektedir.</PRE>Çeşitli kanallarla alıcıya iletilen mesaj, önce duyu organları tarafından alınır, duyu sinirleriyle sinir haline çevrilerek algılanır, algılanan bu mesaj, alıcının beyin hücrelerinde bir iz bırakır. Bu ize “yaşantı” denilmektedir. Bu yaşantı orada daha önceden saklanan geçmiş yaşantı izleriyle karıştırılarak yorumlanır.</PRE>İletişim, ancak kaynağın ve alıcının ortak yaşantılara sahip oldukları alanlarda gerçekleşebilir. Bunun için kaynak, kafasındaki bir fikir veya anlamı bir başkasına anlatmak istiyorsa, onu, alıcının önceden öğrenmiş olduğu bir mesaj haline sokarak sunmak zorundadır.</PRE> İletişim ve Öğrenme </PRE>Eğitim sürecindeki “öğretmen” kaynak, “öğrenci” alıcı durumundadır. En az iki kişi arasındaki bilgi alışverişi anlamına gelen en çok öğretmen-öğrenci ilişkisi arasında ortaya çıkması gerekmektedir. Çünkü, sınıfta öğrenmeyi gerçekleştirmeye çalışan öğretmenin iletişim sonunda, gönderdiği mesajın, öğrencinin beyin hücrelerinde belli izler bırakması, öğrencinin davranışlarında kalıcı, izli bir değişme meydana getirmesi gerekir ki, öğrenme oluşabilsin. Bir öğrenmenin oluşabilmesi için, öğrencinin belli uyarılara belli davranışlar gösterme alışkanlığının oluşması gerekir. Öğretmenin öğrencide meydana getirmeyi amaçladığı davranış değişikliğinin oluşabilmesi, sınıf ortamında sağlıklı bir iletişimin kurulabilmesi ile mümkün olabilir. </PRE>İletişim sürecinin çift yönlü akışı, eğitim-öğretim süresi için çok daha önemlidir. Öğretmenin bilgi aktarımı biçiminde ortaya çıkan durumda, sadece “enformasyon”dan söz edilebilir. Oysa öğretmen, amaçlarına ne derecede ulaştığını anlamaya yönelik “geri besleme” (aydınlatıcı yankı veya dönüt) sürecini işleterek, iletişimi çift yönlü sürdürmek suretiyle, öğrenme ortamı için gerekli iletişimi sağlamalıdır. Çift yönlü işleyen bir sınıf ortamında öğretmen, öğrencilere belli sorular sorarak onların tepkilerini almalı veya belli davranışları öğrencilerin tekrar etmesine fırsat vermeli ki geri besleme sağlansın ve iletişimin oluşup oluşmadığını anlasın. Öğretmen, öğretim sırasında öğrencinin mesajı (içeriği) anladığına, kavradığı ilişkin tepkisi görmesi gerekir. Öretmen bu tepkilere bakarak sadece ne ölçüde öğrettiğini değil, aynı zamanda nasıl öğretmesi gerektiğini de belirleyebilir. Öğrencilerin daha önceden edindiği tecrübeleri, davranışları, ilgi ve ihtiyaçları, öğrenmeye hazır olup olmadıkları ancak bu iletişim sürecinin sağladığı yüz yüze ilişkiden anlaşılabilir. Aslında öğrenci başarısızlığının nedeni, sınıf ortamındaki iletişim sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasıdır. İletişimi sağlamayan öğretmenlerin temel eksikliği, öğrencilerin özellikleri belirlemedeki güçlükleri olarak kabul edilmektedir.</PRE>Buna göre, sınıfta öğrenmenin oluşabilmesi, iletişim sürecinin sağlıklı işleyişine bağlıdır. Öğretmen-öğrenci iletişiminin sağlanması, kaynakla alıcının ortak bir yaşantı alanı geliştirebilmeleri anlamına gelmektedir. Eğer iletişim oluşmuşsa kaynakla, alıcının yaşantı alanlarında bir ortaklık meydana gelir ki, buna “ortak yaşantı alanı” diyoruz. Eğer iletişim sağlanamamışsa yaşantılarda bir ortaklık meydana gelmez. Ortak yaşantı alanı ne kadar büyükse iletişim o kadar sağlıklıdır. Ortak yaşantı alanlarının büyüklüğü, iletişim sırasında anlaşmaları kolaylaştırır. Ancak, iletişim ne kadar sağlıklı olursa olsun, kaynakla yaşantının “ortak yaşantı alanları” üst üste gelmez. Çünkü öğretmen-öğrenci ilişkilerinde, bireysel farklılıklarla farklı yaş ve olgunluk seviyelerinin önemli bir etkisi vardır. Farklı olgunluk seviyesinde olan öğretmenin tüm davranışlarını, farklı olgunluk seviyesinde olan öğrenci yaşantılarına aksettirmek imkansızdır. Kaldı ki, öğretmenin böyle bir amacı da olmamalıdır. Öğretmen, mesajını öğrencinin yaşantısına yansıyabilecek içerikte kanallarla öğrenciye ulaştırabilmesi, iletişim becerisinin temel şartlarından sayılmaktadır.