Beden Eğitimi ve Spor Portalı  


Go Back   Beden Eğitimi ve Spor Portalı > Genel Bölüm > Eğitim Haberleri

Eğitim Haberleri Eğitim camiasındaki tüm gelişmeler burada

beden eğitimi
beden eğitimi
Sitemize hoş geldiniz. Konuları beğenmeyi unutmayalım.

Cevapla
 
Seçenekler Stil
Alt 10-02-2009, 19:57   #1
binali
Super Moderator
 
binali - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Şub 2008
Bulunduğu yer: Samsun
Mesajlar: 2.731
Teşekkürleriniz: 14
89 Mesajına 129 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 19
binali will become famous soon enough
Standart

Reklam Alanı
id=news_ =" _12">


R. Ömür Akyüz / Radikal


Eyvah, Liseler Artık Ölecek


Liseler, yıllardır can çekişiyorlardı şimdi ise ölecekler. Çünkü giriş sınavının bir ayağı mart ayında, yani liselerin öğretim yılının bitmesinden iki ay önce yapılacak, ikinci 'ayakları' ise ders seçmeli olacak. Hangisinin daha yıkıcı olduğuna karar veremiyorum. 1981 yılında sırf adaylar giriş sınavına daha bilinçli ve verimli çalışsınlar diye ÖYS'yi yedi parçaya böldüler. Ancak bu 'kaş yapma' bir kaç yıl içinde 'göz çıkarttı.' Çünkü ÖYS'de işlerine gelen kısma yönelecek adaylar bunda yer almayan derslerine ilgisiz kalmaya başlayınca MEB bu durumla baş edemeyip lise şubelerini çok çeşitlendirdi.

Ayrıca hedefin giriş sınavı olarak hemen herkesçe benimsenmesi okul yönetimlerini de öğretmenleri de eğitimin buna yoğunlaştırılmasına götürdü. Giriş sınavlarında 1999'da yapılan değişiklik ise lise son sınıfı işlemez hale getirdi. 2006'da yapılan değişiklik bu son olguyu bir ölçüde düzelttiyse de sınav değerlendirilmesinin hâlâ parçalar halinde olması süregeldi. YÖK'ün yeni uygulama esasları ise bu durumları iyice pekiştireceğinden liselerde 'lise eğitimi' yapılması iyice olanaksızlaşacaktır.

Bu durumu giderecek TEK yol, tüm lise müfredatını kapsayan, programlardaki (beden eğitimi vb. dahil!) her dersten eşit ağırlıklı, ve her dersin müfredatının bütününü “bu konudan kaç soru gelir hocam?”a mahal bırakmadan kapsayan bir BİTİRME SINAVI yapmak ve ANCAK BU SINAVDA BAŞARILI OLANLARI bir 'giriş sınavı'na almaktır. Bunun dışında hiç bir çözüm görünmüyor! “Başarı”dan kastım ise her bir dersten yüzde 35-40, toplamda ise yüzde 45-50 'net' doğru yapmaktır. (Bir benzerinin de 'ilöğretim' bitirilirken yapılması gerekir. SBS'ler yalnızca 'sınıf geçmede' kullanılarak liseye giriş sınavlarına yalnız 'ilköğretim bitirme sınavı'nda başarılı olanların alınması ilköğretimin de gereği gibi sürdürülmesini sağlayacaktır.)

Amaç ve olanaklar

Orta öğretimin sorunlarını, 'amaçlar' ve 'olanaklar' bakımından iki ana grupta toplamak ve hem tek tek bunları hem de aralarındaki ilişkiyi incelemek mümkün. Genel olarak da ele alındığında, bu konuda akla gelebilecek her şey bugüne kadar, politik/apolitik, samimi/gayrisamimi olarak, herhalde benim yaşımdan çok fazla kere söylenmiştir. Böylesine görüşleri içeren oldukça geniş kapsamlı bir dizi sempozyumun sonuçları TED tarafından kitap halinde de yayımlanmıs. Hepsine katılmadığım, hatta kiminde hatalar da gördüğüm bu görüşlerin, gene de yetkililer tarafından önemle dikkate alınması çok yerinde olacaktır. Benim gözden geçirdiğim bu üç küçük cilt, belki de eğitim şuralarının basit bir özeti olarak algılanabilir. Ben de 2003 yılından bu yana çoğu bu sütunlarda olmak üzere bu konulara değinen görüşlerimi çeşitli yazılarla ifade etmiştim(1).
Her neyse, ben bu hususları tek tek ele almayacağım. Ancak kendi kısıtlı gözlemlerimle saptadığım, iki çok genel sorun üzerinde durduktan sonra, üniversitede görevli olduğum için ilgilenmek zorunda kaldığım orta ve yükseköğretimin ortak sorunlarını, aralarındaki 'geçiş'in doğurduğu sıkıntılar yönünden özetleyerek, belki her iki kurum için de yararlı olabilecek bir öneriyi tekrarlayacağım.

Politik fobiler
İlk soruna gelince: Eğitim her düzeyde, politik fobilerden kurtarılmalıdır. Tabii ki bu, bizim ülkemizde biraz zor. Zira çok çok eskilere giden bir eğitim geleneğimiz yok. Bugün veya Cumhuriyet tarihi içinde uygulanan düzen ise, kabaca özetlenirse, “Yetkili yöneticilerin, önyargılarına veya öykünülen yabancı ülkeye göre” her fırsatta bir başka yana az ya da çok çekilip durmakta. Bu çekilmelerde devlet yöneticilerinin felsefî eğilimleri de çok ciddi rol oynamakta. Bu durum, 2 kere 2'nin 4 etmesinin kesinliği yüzünden fen ile ilgili eğitimi olsa olsa biraz sakatlıyorsa da, öteden beri sosyal bilgiler ve anadili öğretimini felç etmekte. Bu noktalar belki çok hassas; ancak 'Avrupalılaşma'ya niyetlenip de Avrupa kültürünün en temel ögesi sayılabilecek “fikir ve bilgi tartışması” yetisinden yoksun öğrenci yetiştirmekte devam etmek neye benzetilebilir bilemeyeceğim.

İkinci sorun belki bundan da ciddi: Nüfusun hızla, hele tersine artması! Buna karşı belki BASKI'ya varabilecek önlemler zorunlu ve acildir. Çocuklarının 'iyi yetişmesi' sorumluluğunu duyan ve daha üretken olan ailelerde ortalama çocuk sayısı herhalde 1 ile 2 arasındayken, bu sorumluluğu aynı oranda duymayan ve üretime katkıları oldukça az olan ailelerde bu ortalamanın kat kat daha çok olduğu her fırsatta sergilenmektedir.
Ancak, yasal sorumluluklar, bu ailelerin çocuklarına da en az ilköğretim olanakları sunmayı gerektirdiğinden, sınırlı olan kaynakların önemli bir kesimi buna akmakta, gene de başarı ve eğitimle üretken duruma geçişte ise önemli kuşkular süregitmektedir. Yalnız, yanlış anlaşılmasın, ben kaynaktan alınan bu payın verilmemesini değil, bu payın verilmesi
gereğinin ortadan kalkmasına yani bu artık nüfûsun oluşmasının engellenmesini öneriyorum!
Yanlış bir olgu

Son konuya gelince: Prof. Altan Günalp ölümünden kısa bir süre önce Boğaziçi Üniversitesi'ndeki bir toplantıda “Üniversite'ye giriş, Türkiye'nin en önemli sosyal sorunu oldu; bu yanlış bir olgudur” demişti; çok haklıydı ve tabii ki aynı durum sürdüğü için hâlâ haklı. Ancak bir yandan 'Toplum' tersini gösteren yeteri kadar örnek bulunsa da yükseköğrenimin çocuklarının geleceği için 'mucize' etkisi yapacağına inanmakta; bir yandan da Devlet sokaktaki 'başıboş' veya işsiz kesimin ortalama yaşını 4-5 yıl daha artırmak amacıyla yükseköğretime daha çok öğrenci alınmasına ısrar etmektedir. Çok önemli bir oy potansiyeline bağlı olduğu için, bir siyasi partinin de bunu tersine çevireceğini beklemek ise herhalde safdillik olur. Planlama uzmanları ne derler bilmiyorum; ama, her yıl üniversitelere alınan binlerce fizik öğrencisinin veya yüzlerce Eskiçağ dilleri-kültürleri öğrencisinin, yüzde 50'sinin diploma aldığını düşünsek toplumumuz bunlara ne değer verir?
Toplumun beklentisi belli. Ötedenberi 'Doktor' veya 'Mühendis' olması bekleniyordu damat adaylarının. Bu meslekleri öğretmek, bihakkın öğretmek için (diğer fiziksel olanaklar bir yana) yeteri sayıda kaliteli öğretim üyesi bulmak da kolay değil. Çünkü özel kesim çok daha çekici. Bu yüzden toplumun beklentisine (gereksinimine demiyorum!) yönelik yükseköğretimin gerçek kapasitesi ise çok az, tatmin edici iş sayısı ise daha da az. Üniversite kontenjanları her yıl liseyi bitirenlerin sayısına çok yakın olduğu
halde ünüversite giriş sınavlarına girenlerin sayısı bunun dört katına yaklaşmakta. Neden? Çünkü hem kontenjanların çoğu yukarıda değindiğim gibi iyi/makul gelirli bir işe götüremiyor dolayısıyla da buralara girenlerin önemli bir kısmı tekrar tekrar sınava giriyor.

Eski bir öneri

Öte yandan, ben önyargımda yanılıyorsam ve devletin amacı yukarıda dediğim gibi değil de, “kişilerin ne olursa olsun ister kullanabilsinler, ister kullanamasınlar belli bir nitelik kazanmalarını” sağlamaksa, o zaman da bunu gelişigüzel dağılmış gibi görünen çok sayıda dalda yaptıracağına, 24 yıl kadar önce önermiş olduğumuz gibi 'bir genel öğrenim lisansı' programı çerçevesinde yapmak, daha verimli, ucuz ve de az üzücü olacaktır(2):
“Öğrencilerine genel kültür alanında bir şeyler veren, onları meslek sahibi etmese bile, kültürlü kanaatkâr, olgun, yurt ve insan sevgisi ile dolu, Atatürk medeniyetçiliğine sahip çıkan fertler olarak yetiştiren programlara ağırlık vermek gerekir. Böylece, hem gençlerimiz en güzel yıllarını yetenekli olmadıkları bir konunun diploması peşinde heba etmemiş olurlar, hem de teknik branşların öğretim elemanları çok zevksiz bir eleme işleminin yargıçlığından kurtulurlar. Tasarruf edilen zaman, enerji ve kaynaklar da teknik branşlara yetenekli olan öğrencilerin daha iyi yetişmesine harcanacaktır.”
Bu sözlerle ortaöğretim konusundan saptım. Şimdi tekrar geri dönüyorum. Ortaöğretimimiz, eğer varsa 'mükemmel' bir sisteme tüm kaynaklarıyla erişse bile, yükseköğretime giriş süreci yüzünden, en azından son bir-iki yılı hep sallantıda olacaktır. Bunun, ÖS ve Y sınavlarında yapılacak değişikliklerle giderilebileceğine ben şahsen inanmıyorum. Bu sınavlar, ölçmek istedikleri şeyi, kesinlikle ve mükemmel olarak saptayabilseler bile (ki bu olanaksızdır) sadece varlıkları ve yükseköğretim kurumlarının öğrencileri sırf bu sınav sonuçlarına göre almak zorunda olmaları durumu, gerek ortaöğretim gerekse üniversiteler (hele gerçek üniversite niteliği taşıyanlar) açısından sorunu hiç değiştirmeyecektir. Yükseköğretim kurumları arasında belli bir yetenek ölçmesi yaparak öğrenci alanlar, yanılmıyorsam yalnız sanatla ve sporla ilgili olanlardır. Hele, spor akademilerine vücutça sakatlığı olanların alındığını hiç sanmıyorum. Oysa diğer birçok dala başvuran adayların zihin yeteneklerinin veya yeterlilikterinin istenilen kadar olup olmadığına bakılma olanağı hatta istenci yoktur.
Başlangıçta da değindiğim gibi, orta ve yükseköğretim kurumlarının bu ortak sorununu çözebilecek ciddî bir yol ortaöğretimden çıkışı sıkı bir denetime tabi tutmaktır. Bugünkü durumda görülen, ortaöğretimi tamamlamanın neredeyse bir formalite olduğudur. Bu yüzden öğrenciler de öğretmenler de, kendilerini programlardaki 'öğretimin' tam verilmesi ve alınması açısından yeterli zorunluluk altında görmüyorlar. Ayrıca 'düz lise'lerdeki çeşitlilik de kaldırılıp önceki gibi 'fen-edebiyat' türü basit bir şubeleşme şarttır. Öte yandan bundan sanırım 30 yıl öncesine kadar hem ilkokulu hem ortaokulu hem de liseyi bitirmek için özel 'bitirme' sınavları vardı. Ders yıllarını başarıyla tamamlamak diploma almaya yetmezdi. Hele tam 34 yıl önce kaldırılmış olan olgunluk sınavları ise iyice çetin bir işti. Eğer benzeri bir düzen getirilip, ortaöğretimi sindirmeden bitirenlerin yükseköğretime 'başvurmaları' olanaksız kılınırsa, her iki kurum da, ve dolayısıyla tam anlamıyla iyi yetişecek insangücü bakımından ülke de feraha çıkma olanağı bulabilecektir.
__________________
7-8 Ağustos 2010 Tarihinde DİYARBAKIR'da yapılan Spor Tırmanış yarışmasını SİYASİ SEBEPLE protesto edip yarışmaya takım getirmeyen, aynı zamanda'da TDF Eğitmeni ve Spor kulübü BAŞKANI olan KİŞİ'yi ÖZEN'le kınıyorum.
binali isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Reklam Alanı
Cevapla

Popüler Sitelerde Paylaş

Etiketler
artık, eyvah, liseler, Ölecek


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Hizli Erisim

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Youtube ye giriş yapmak çok basit artık kusva Duyurular 5 03-03-2010 18:18
Bunlar da Sıfırcı Liseler binali Spor Haberleri ve Güncel Olaylar 0 06-01-2009 20:35
Eyvah... Yine mi o sınıf binali Sohbet ve Tartışma 2 14-10-2008 13:42
Kızak branşı artık özerk hat64 Sohbet ve Tartışma 3 18-05-2008 01:12
Liseler muhafazakarlaşıyor Sohbet ve Tartışma 0 01-01-1970 03:00

Reklam Alanı


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 02:14.


Powered by vBulletin® Version 3.8.4
Copyright ©2006 - 2024, Türkiye'nin Beden eğitimi ve Spor Portalı
2007-2024 Türkiye'nin Beden Eğitimi ve Spor Portalı
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159