05-04-2007, 02:07 | #1 |
Administrators
Üyelik tarihi: Oca 2007
Bulunduğu yer: Malatya
Mesajlar: 4.804
Teşekkürleriniz: 0
139 Mesajına 245 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 10 |
Reklam Alanı
Algı; duyu organları tarafından alınan uyarıcıların nesnel gerçeklik ve öznel yaşantı boyutlarında etkileşerek, organizmayı harekete geçiren anlamlı uyaranlar haline dönüştürülme sürecidir. = o ns = /> Bir uyaran nesnel gerçeklikle algılanır ve belleğe alınır. Bu uyaranlar bireye özgü deneyim, dikkat, beklenti, ihtiyaçlar v.b. özelliklere birleştirilerek anlamlaştırılır. Örneğin “güzel” sözünü anlamlı kılan herhangi bir nesnenin fiziksel özelliklerinden çok, bireyin güzellik kavramına ilişkin algı ve değerlendirmeleridir. Dolayısıyla her uyaranın bütün bireylerce aynı şekilde algılanmaz. a- Algıda Seçicilik: Organizmanın içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak (dikkat, beklenti, ihtiyaçlar v.b.) bir grup uyaran arasından, belli bir uyaran üzerinde aynı anda yoğunlaşmayı tanımlamaktadır. Normal şartlarda birey aynı anda çok sayıda uyaranın etkisi altındadır. Ancak birey bu uyaranlara aynı anda cevap veremez. Birey bu uyaranlardan kendi öznel yaşantı gereklerine uygun bir seçme ve sınıflama yapar. Bu seçme işini gerçekleştiren uyaranların durumu (şiddet, büyüklük, parlaklık v.b.) ile bireye ait psikolojik özellikler (güdü, beklenti, ilgi, dikkat) oluşturmaktadır. Algıda seçicilik aynı zamandan uyaranlar arasında bir ayırt etme, eleme ve değerlendirme işlemidir. Örneğin birey haberlerde özellikle kendine ait haberlere dikkat edip diğer haberlere dikkat etmemesi gibi. b- Şekil Zemin Algısı: Organizma algılama süresinde, şekil ve zemin arasında bir seçim yapar. Şekil, organizmanın üzerinde odaklandığı şeydir zemin ise bu şeklin arka planında kaldığı için dikkat edilmeyen be algı alanına girmeyen boyuttur. Örneğin duvarda asılı fotoğraflarda, fotoğraflar şekil, duvar ise zemindir. Buna göre dikkatli dağınık bir öğrenci dersin işlenişi sırasında, konuyu anlatmakta olan öğretmeni zemin, dersle ilgisi olmayan herhangi bir hayali şekil olarak algılayabilir. c- Algıda Bütünlük: Organizma dış uyaranları kümelendirirken, tecrübelerle edindiği bilgiyle bütünleştirir. İnsanlar dünyayı bütün olarak algılarlar. Örneğin bir müzik parçası, onu oluşturan enstrümanların bir sentezidir. Bir müzik parçası tek enstrüman değil, bütün olarak algılarız. Boş bir ışıkta yarısını gördüğü elmayı bir bütün olarak algılar. d- Algıda Bilişsel Süreçler: Organizma herhangi bir algıyı pasif bir şekilde almaz. Algı öncesi deneyimlerden etkilenen bir süreçtir. Bilişsel yapı, öncelikle ön yaşantıların kümelendiği belleği tarayarak, yeni bilgiyi onlarla ilişkilendirmeye çalışır. Bu sürece analiz-sentez kuramı denir. Buna göre bilişsel yapılı algılanan uyaran hakkında bir kestirimde bulunur. Böylece algılanan uyaranın belli özellikleri analiz edilir, bu yolla nesne tanımlanmaya çalışılır. Algı, sadece fiziksel özellikleri duyusal aktarımından oluşmamaktadır. Uyarana anlam veren, uyaranın kendisi değil, onu algılayan organizmanın yaşantısal deneyimleridir. Bu nedenle algı, bireye anlam ifade eden etkileşimlerin ürünüdür. e- Algısal Değişmezlikler: Nesne daha önce öğrenilmiş olan nitelikleriyle algılanır. Buna göre bir nesnenin değişik şartlarda aynı şekilde algılanmasına algısal değişmezlik denir. Örneğin uzaktan gelen bir treni küçük olmasına karşın biz onu normal bir tren gibi algılarız. f- Yanılsama: Kısaca hatalı algılamadır. Yanılsama fiziksel ve psikolojik olarak ikiye ayrılır. Fiziksel algı nesnelerin fiziksel yapılarıyla ilgili algı yanılmalarıdır. Örneğin çubuğun suda kırık gibi görünmesi. Psikolojik yanılma ise, duyusal sistemimizdeki bozulmalardan kaynaklanır. Örneğin demir yolu rayları bizden uzaklaştıkça, ufukta birleşen düz bir çizgi olarak algılanır. g- Fark Eğişi: Bir uyaranın, organizmanın duyusal organlarıyla algılanabilmesi için, belli bir düzeyde olması gerekir. Yine iki uyaranın birbirinden ayrılabilmesi için de, aralarında belli bir fark şiddetinin olması gerekir. Buna göre bir uyaranın fark edilebilen en küçük şiddet değişmesine, fark eğişi denir. Örneğin; bir sesin duyulabilmesi için, belli bir frekans düzeyine çıkması, iki sesin birbirinden ayrılması için, birinin diğerinden daha yüksek frekansa sahip olması gerekir. h- Mutlak Eşik: Uyaranın fiziksel özellikleri (ısı, ışık, renk) ilgilidir. Bir ışık noktasının karanlıkta fark edilebilmesi ya da bir nesnenin görülebilmesi mutlak eşiğe bağlıdır. Buna göre belli büyüklüğe ulaşmayan bir nesne göz tarafından algılanmaz. |
Reklam Alanı |
16-12-2007, 15:55 | #2 |
Çalışkan Üye
Üyelik tarihi: Eki 2007
Mesajlar: 3.631
Teşekkürleriniz: 2
12 Mesajına 18 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 21 |
Tşk. ler hcm.
__________________
\'\'ONE WORLD ONE DREAM\'\' |
16-12-2007, 17:44 | #3 |
Moderator
Üyelik tarihi: Ağu 2007
Bulunduğu yer: OSMANİYE
Mesajlar: 2.034
Teşekkürleriniz: 13
32 Mesajına 54 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 0 |
tşkler
__________________
GÜL SUNAN BİR ELDE DAİMA BİR MİKTAR GÜL KOKUSU KALIR... |
Popüler Sitelerde Paylaş |
Etiketler |
algi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
Reklam Alanı |