Bu sözcüğün aslı Farsça olup “Pehlevan”dır.
Pehlivan “
güreşçi, yiğit ve bahadır” anlamına gelmektedir. “Pehlevan - ane” (
Pehlivanlıkla =
pehlivancasına = yiğitlikle =yiğitçesine) “
Pehlivani” (
pehlivanlık =
güreşme = yiğitlik) ile ifade edilmektedir. XI (11). Asrın sonlarına kadar
Türk dilinde olmayan
pehlivan sözcüğü, İranlılarla savaş ve barış anındaki münasebetlerle
Türklere geçmiştir. Önceleri sadece sıfat olarak kullanılan bu sözcük, sonradan özel isim olarak da kullanıldığı olmuştur.
Aslında mitolojiden genellikle uzak, sosyal yapı ve yaşayışı yansıtan
Türk destanlarındaki “Alp” tipi, İran destanlarında “Pehlevan” olarak geçmektedir. Diğer yabancı destanlarda olduğu gibi İran destanlarının da mitolojik yönü çok ağır basmaktadır. Buna rağmen “Şahname”’de Turanlılardan (
Türklerden) Peşeng, Efransiyab ve Ercasb hem hükümdar hem de
pehlivan olarak sıkça geçer. Yine Şahname’de adı İranlıların efsane
güreşçisi Rüstem’inki kadar çok geçen Turanlı (
Türk)
güreşçi Efransiyab; güçlü-kuvvetli ve kolay yenilmeyen bir yiğittir. İranlılara göre düşman
pehlivanlarının en ünlüsü Efransiyab’tır. Diğer düşman saydıkları Arap, Rum vb… kavimlerin
pehlivanları, İranlılara göre çok kolay yenilenleridir ve bunları fazlaca ciddiye almazlar.
Türk destanlarında ve gerçek hayatta eskiden ve günümüz Orta Asya
Türk toplumlarında
güreşte galip gelene “Baatır” (Bahtiyar - Kahraman) denir ve o gözle bakılırdı.
Türk destanlarında
pehlivan sözcüğü “alp” sıfatıyla geçmemektedir. Fakat, savaşlarda
güreş (küreş) geçmektedir. Örneğin, iki düşman ordusu karşılaştığı zaman çoğunlukla iki tarafın alp’i veya savaşçısı
güreşir, kim yenerse zafer o tarafın sayılır. Manas’ta
Türk güreşçici Koşay Han’ın Çinli Coloy Han’la
güreşip yenmesi gibi.
XII. Asırdan itibaren özellikle Selçuklularda
pehlivan hem isim hem de sıfat olarak geçmeye başlar. Bunda önemli sebep de Tuğrul beyin resmi dil olarak Farsça’yı kabullenmesi de gösterilebilir. Selçuklu emiri Şemsettin İldeniz’in oğlunun adı “Nusret üd din Muhammed
Pehlivan” idi. Konya Selçukluları döneminde şimdiki Niğde ilinin adı “Dar ül
Pehlivaniye” olarak geçmektedir.
Daha sonraları Şecere-i Terakime/
Türk’lerin Soy Kütüğü ve diğer eserlerde
pehlivan adı ve sıfatının geçtiği görülebilmektedir.
Bilindiği gibi bugün
Türkiye’de
pehlivan sözcüğü
güreşçi manasına gelmektedir. Hatta
güreşçiler arasında “sen
güreşçi olabilirsin ama
pehlivan olamazsın” esprisi yaygındır. Bunu demekle
pehlivanlığın çok iyi bir
güreşçilik gerektirdiği ya da daha iyi meziyetlere sahip olunduğu vurgulanmaktadır.
Bugün Azerilerin “pahlavan”, Kazakların “baluvan” Kırgızların “balban”, Uygurların “palvan” dedikleri ve
güreşçiyi, hatta iyi
güreşçiyi kastettikleri anlaşılmaktadır. Aynı terimi
güreşçi için kullandıkları gibi
güreş içinde kullanmaktadırlar.
Orta Asya
Türk halklarının ata sözleri ve deyimlerinde
pehlivan sözcüğü sık sık geçmektedir. Örneğin, Kazaklar “palvağa on tersi birdey” (
Pehlivana ters-doğru birdir); “Balvandıgtı al al biledi, mırzalıgtı mal biledi” (
Pehlivanlık güçtendir, efendilik maldandır) vb artırılabilir.
Türkmenler de buna benzer sözler sarf ederler. “Gaharını yuvdan-, palvan” (Kahrını gizleyen
pehlivandır) vb. söylemektedirler.