05-04-2007, 01:55 | #1 |
Administrators
Üyelik tarihi: Oca 2007
Bulunduğu yer: Malatya
Mesajlar: 4.804
Teşekkürleriniz: 0
139 Mesajına 245 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 10 |
Reklam Alanı
1- Oral Dönem (0-1) Doğumdan sonraki birinci yıl, oral dönem olarak anılmaktadır. Bu evrede haz kaynağı, pasif ve bağımlı bir davranış olan emmedir. Freud'a göre bebeğin bu evrede anne tarafından aşırı şekilde emzirilmesi veya memeden erken kesilmesi, oral evreye takılmakla sonuçlanır. Dolayısıyla ağız yoluyla haz alma davranışı, ilerde başka yaşantılara genellenmekte ve kişilik oral karakter kazanmaktadır. Oral karakterdeki kişiler gergin, karıma şık bir duygusal yapıya sahiptirler. Ayrıca bu tür bireyler, abartılmış iyimserlik, karamsarlık, özseverlik gibi çatışmalı duygusal tepkiler gösterirler Bu durumdaki bireylerde ego ve süper ego, yeterli bir gelişme gösteremez. Başka bir anlatımla doyurulmamış id dürtülerinin baskını olması nedeniyle oral karakterli bireyler, alıcı ve ben merkezci bir kişilik yapısının sığ kalıpları içinde yaşarlar. 2- Anal Dönem (1-3) İkinci gelişim dönemi olan anal evre, birinci yılın sonundan, üç yaş bitimine dek sürer. Bu evrede gelişimin kritik öğesi, tuvalet eğitimi ile ilgilidir. Tuvalet eğitiminde, anne-babanın tutumu önemli bir faktördür. Anne baba veya bakıcının gergin, buyurgan, hoşgörüsüz bir anlayışa sahip olma halinde, çocuk idrarını veya dışkısını kontrol etmekte güçlük çeker. Çünkü cezalandırıcı ve baskıcı tutumlar, çocuğun özgüven duygusunu köreltir. Böylece çocuk sınırsız sevgi ve kabul gördüğü oral döneme gerileme ve anal evreye takılmakla sonuçlanan davranış bozuklukları gösterir. Esasen tuvalet eğitimi bir anlamda ilk sosyalleşme sürecinin çatışmalarının yansımasıdır. Buna göre çocuk bu evrede, çevrenin kendinden neler beklediğini ve bedensel tepkilerini nasıl denetleyebileceğini öğrenmektedir. Dolayısıyla zorlayıcı yetişkin tutumları, çocuğun bedensel işlevlerine yabancılaşmasıyla sonuçlanabilir. Bu evreye takılan bireylerde dar görüşlülük, aşırı titizlik, inatçılık, bağnazlık gibi davranış bozuklukları gözlenir. Anal karakterli kişiler, ayrıca kurallara aşırı bağımlı ve edilgen bireylerdir. 3-Fallik Dönem (3-6) Bu dönem 3-6 yaş arasını kapsamaktadır. Bu evrede çocuklar, cinsel organlarını fark eder ve cinsel konulara yoğun ilgi gösterirler. Freud'a göre bu evre, kişilik gelişimi açısından özel bir önem taşımaktadır. Çünkü cinsel kimliğini ve bu bağlamda sağlıklı kişilik gelişiminin temelleri, fallik dönemde atılır. Bu evrede çocuk, cinsel olarak karşıt cinsiyette olan anne veya babaya yönelir. Kızlar babaya, erkekler anneye ilgi duyarlar. Çocuk cinsel kişiliğini tanımlayan rol örüntülerini, hemcinsleri olan ebeveyninden öğrenir. Dolayısıyla bu evrede çocuklar, cinsel kimliklerini oluşturmak için bir arayışı içindedirler. Fakat bazı durumlarda model alınan anne-babanın sadece cinsel kimlikle ilgili davranışları değil, kişiliğin tüm karakteristik özellikleridir. Bu evrede hoşgörülü, sevecen, sıcak anne-baba tutumu, sağlıklı kimlik geliştirmekle sonuçlanırken, baskıcı, sabırsız tutumlar karmaşalar yaşanmasına yol açar. Fallik döneme takılan bireylerde saldırganlık, yıkıcılık, hoşnutsuzluk, mutsuzluk gibi kış ilik özellikleri görülür. 4-Gizil ( Latent ) Dönem (6-12) Yaklaşık olarak erkeklerde 6-13, kızlarda 6-11 yaş sonuna dek süren bu evrede, çocuk dış dünya ile ilişkiye geçme gereksinimi içindedir. Erkeklerin kızlara oranla bu evrede daha uzun süre kalmaları, ergenlik olgunlaşmalarına nispeten daha geç ulaşmalarından kaynaklanmaktadır. Gizil evredeki çocuklar, fallik dönemin aksine, hemcinsleri olan anne-babaya yönelirler. Dolaysıyla cinsel kimliğin oluşmasında ve toplumsal rollerin öğrenilmesinde de aynı cinsten ebeveyn ile kurulan özdeşim, ayırt edici önem taşır. Ayrıca bu evrede öğretmenler, diğer yetişkinler ve akranlarla kurulan iletişim ile, kişiliğin toplumsal dokusu oluşur. Bu evreyi olumlu yaşantı deneyimleri ile geçiren çocuklar, ergenlik döneminin sorunları ile daha kolay baş ederler. Öte yandan cinsel kimlikleri ve bedensel yapıları ile barışık olmaları nedeniyle cinsiyet rollerini başarıyla gerçekleştirirler. Ancak bu evrede ilgi ve merakları uygun şekilde doyurulmayan çocuklar tedirgin, içe dönük ve güvensiz bir kişilik yapısı geliştirirler. Bu tür çocuklar ayrıca güçlüklerden kaçma davranışı gösterirler. 5-Genital Dönem (12-...) Bu evre kızlarda yaklaşık 11-12, erkeklerde 12-13 yaştan sonra başlar. Fırtınalar dönemi olarak da tanımlanan bu evrede, hızlı fiziksel gelişimin yanı sıra, karşıt cinse duyulan ilgi, doruğa çıkar. Doğal olarak bu evrede kazanılması gereken kritik davranış, fizyolojik, psikolojik ve toplumsal olgunluğa erişmedir. Ancak hem hızlı bedensel değişim, hem de artan toplumsal beklentiler nedeniyle ergenler, sık sık rol çatışmalarının yol açtığı gerilimler yaşar. Bu tür gerilimler, içsel varoluşta daha çok beğenilme, ait olma bağlamında yaşanırken, ergenin dıştan gözlenen davranışları başkaldırı niteliğindedir. Gerçekte ergen, her zamankinden çok yetişkinlerin ilgisine gereksinim duymaktadır. Fakat ergenin başat tutumu bunu, otorite figürlerine ve toplumsal kurallara aykırı davranışlarla anlatmaktır. Dolayısıyla ergen, düştüğü belirsizlik karmaşasından kurtulmak amacıyla, toplumsal törel değerlere sıkıca sarılmak, hem de varlığını kanıtlamak bunları sorgulamak eğilimindedir. Şu halde bu evreye özgü çatışma aşılması için, yetişkinlerin eğitsel rehberliği önemli bir faktördür. Başarılı bir ergenlik dönemi geçiren bireyler üretken, mutlu, anlamlı sosyal ilişkiler geliştirirken, başarısız olanlar saldırgan, yıkıcı ve bağnaz bir kişili sahip olurlar. Ne var ki bu olumsuz davranışlar, çeşitli sosyal ve siya amaçlarla maskelendiği için, gerçek nedenler dışardan gözlenemez PSİKANALİTİK KİŞİLİKKURAMI Freud'a göre insan kişiliğinin üç temel birimi bulunmaktadır. İd, ego ve süperego. Diğer bir tanımla, altbenlik, benlik ve üstbenlik İd (Altbenlik) İd, kişiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaşarak gelişir. İd, kalıtsal olarak gelen, içgüdüleri içeren ve doğuştan var olan psikolojik eğilimlerin tümüdür. Ruhsal enerji kaynağı olan id, diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü de sağlar. Enerjisini bedensel süreçlerden alır. Freud, İd' e "gerçek ruhsal varlık" demiştir; çünkü id, nesnel gerçeklerden bağımsız ve öznel bir yaşantı dünyasıdır. İd, fazla enerji birikimine katlanamaz ve böyle bir durum organizmada gerilim yaratır. Bu gerilimi gidermek için id, biriken enerjiyi biran önce boşaltma eğilimi gösterir. Freud, bu bağlamda bir haz ilkesinin egemenliğinden söz etmektedir. Haz ilkesinin egemenliği altında işleyen İd, bütün isteklerinin anında yerine getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İdin kaynağı bilinç altı dürtülerdir. Birey çoğu kez bu dürtülerin etkisinin farkında değildir. İdin dış dünyayla bağlantısı yoktur; zaman ve yer kavramı tanımaz. Birbirine karşıt dürtü ve eğilimler burada yan yana bulunabilir. Ego haz arar, acıdan kaçar. Zaman zaman da dış dünyayla ilişkilerini keser, uykuya dalar. İd ise tamamen bilinçsizdir. Doğrudan doğruya tanınamaz. Soydan ve kalıtımdan gelen her şey burada yer alır. İçgüdüler, içgüdüsel ve tutkusal dürtüler burada barınırlar. Varlığını koruma ve cinsel ihtiyaçların kaynağı cinsel iç güdü, saldırganlık içgüdüsü idde yer alırlar. Öte yandan, çocukluk çağında ve sonraları da hayat boyunca bilinçaltına itilmiş unsurlar İd' de toplanırlar. Burada bulunan haz ilkesi acı bir tansiyonun yerini hoş bir hale bırakmasını sağlamaya çalışır. Yani id, acıdan kaçınma ve haz duyabilme amacını güder. Gerilimi boşaltmak için önce bunu ortadan kaldıracak nesnenin ya da kişinin imgesini oluşturur. Örneğin birincil süreç, aç bir insana herhangi bir besin maddesinin zihinsel görüntüsünü sağlar. Ancak bu tek başına gerilimi gidermeye yetmez. Aç insan, besin maddesinin zihinsel imgesiyle doymaz. Dolayısıyla yeni ya da ikincil psikolojik süreçler geliştirilir ve böylece kişilik yapısının ikinci sistemi olan ego belirlenir. Ego (Ben) Ego, İd' i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir. Freud, 'gerçek dış dünyanın etkisi altında altbenliğin (İdin) bir parçasının özel bir gelişme' gösterdiğini, 'dış uyaranları algılayan ve aşırı uyaranlara karşı ruhsal yapıyı koruyan bir dış tabakadan', giderek özel bir yapı geliştiğini ve bu yapının 'altbenlik ile dış dünya arasında bir arabulucu' görevini yüklendiğini ileri sürdü ve gelişen bu yapıya benlik (ego) adını verdi. Ego, organizmanın gerçek nesnel dünyayla alışverişe geçme ihtiyacından varlık bulur. Açlığın giderilmesi için aç insanın yiyeceği arayıp, bulup yemesi gerekir. Bunun için dış dünyada var olan yiyeceğin gerçek algısıyla yiyeceğin zihinsel imgesini birbirinden ayırmayı öğrenmek zorundadır. Dolayısıyla belleğindeki imgeye uygun bir yiyeceğin görüntüsünü ya da kokusunu duyu organlarıyla araştıracaktır. Ego, gerçeklik ilkesi 'nin egemenliğindedir. Gerçeklik ilkesinin amacı, ihtiyacın giderilmesi için uygun bir nesne bulununcaya kadar gerilimin boşalımını ertelemektir. Gerçeklik ilkesi, haz ilkesini geçici olarak engeller, ancak sonradan ihtiyaç nesnesi bulunduğunda haz ilkesi tekrar ön plana çıkar ve gerilim giderilir. Benlik (ego) ruhsal yapının düzenleyici, denge ve uyum sağlayıcı (homeostatik) parçasıdır. Bu düzenleme ve uyum sağlama görevi şu yetiler aracılığıyla gerçekleştirilir. 1. Dürtüsel gereksinmelerin içerden algılanması; 2. Dış dünyadaki koşulların ve durumların algılanması; 3. Bütünleme ve birleştirme yetisi ile dürtülerin birbirleriyle, üstbenliğin istekleriyle düzenlenmesi ve çevresel koşullara uyabilecek bir niteliğe uydurulabilmesi; 4. Yürütme yetisi ile istemli davranışın eyleme geçirilmesi. Egonun bilinçli ve bilinç dışı olmak üzere iki yönü vardır. Bilinç yönü ruhsal yapının yürütme organı, karar verme ve alınan kararları bütünleştirme işlevini üstlenirken, bilinçdışı ise savunma mekanizmalarını içerir. Savunma mekanizmaları, idden kaynaklanan içgüdüsel dürtülere (spesifik olarak cinsel ve saldırgan nitelikte olanlara) karşıt gücü oluştururlar. Ego, çevresindeki nesnelerin hangileriyle ilişki kuracağını seçer ve hangi güçlerin ne biçimde doyum bulması gerektiğine karar verir. Bu çok önemli yürütme işlevini yerine getirirken ego, aynı zamanda id' in, süper egonun ve dış dünyanın birbiriyle çatışma durumunda olan istekleri arasında bir uzlaşma sağlamakla da yükümlüdür. Ego, bir ihtiyacın giderilmesi için plan tasarlar, sonra bu planın geçerli olup olmadığını araştırıcı eylemlerde bulunur. Aç bir insan önce yiyeceği nerede bulabileceğini araştırır, sonra oraya doğru yola çıkar. Buna gerçeklik sınaması denir. Egonun önemli işlerinden biri de hareket yollarını kontrol etmektir. İd ile ilişkilerinde, Egoyu atın taşkın gücünü dizginlemeye çalışan bir süvariye benzetebiliriz. Halis Özgü'nün (1976) tanımıyla ego, üçlü bir baskıyla karşı karşıya bulunan, bunun sonucu olarak da üçlü bir tehlike içinde yaşayan zavallı bir yaratıktır. Egonun karşılaştığı bu tehlikeler, dış dünyadan, idden ve süper egodan gelmektedir. Bu yüzden ben, üç ayrı değişik sıkıntı ile karşı karşıyadır. Egonun bir görevi de organizmayı acıdan korumak ve doyum sağlamaya çalışmaktır. Çocukluğun ilk dönemlerinde organizma daha çok acıdan kaçma haz ilkesinin etkisi altındadır, oysa ki zamanla gelişen benlik, neyi, ne zaman ,nerede doyurabileceğine karar verme, dürtüleri ve gereksinmeleri bekletebilme, erteleyebilme gücünü kazanır . Görülüyor ki ilk çocukluk çağında daha çok altbenlik egemendir. Bekletebilme, erteleyebilme, dürtülere başka türlü doyum yolları bulma, onları değiştirme, bastırabilme, uygun yer ve zamanda onların doyumunu sağlayan eyleme girişme ancak gelişmiş benlik aracılığıyla olur. Başka bir deyimle benlik, dürtüler üzerinde göreceli bir egemenlik kurmayı öğrenir. Benliğin (egonun) dürtüleri bekletebilme, erteleyebilme gücüne engellenmeye dayanma gücü denir. Böylece anlaşılıyor ki altbenlikte egemen olan doyum ve haz ilkesine karşılık benlikte egemen olan gerçeklik ilkesi dir. Gerçeklik ilkesinin uygulanabilmesi, yukarıda tanımladığımız gibi iç ve dış uyaranların, iç ve dış gereksinimlerin ve koşulların algılanması ve değerlendirilmesi ile olur. Gerçeği değerlendirme yetisi bireyin ruhsal dünyası içinde olup ve dışında olup bitenlerin ayırt edilebilmesidir. Neyin düşünce, neyin eylem ve olay, neyin imge (hayal), neyin gerçek olduğunun bilinmesidir. Bu bir benlik işlevidir. Benliğin bu işlevi, özel durumlarda bozulabilir ya da gelip geçici olarak aksayabilir. Örneğin korkulu bir düşten uyandığımızda, henüz bilincimiz tam uyanıklık durumuna geçmeden önce, belki birkaç saniyelik süre içinde, gördüğümüzün düş mü yoksa gerçek mi olduğunu ayırt edemeyebiliriz. Az sonra bunun bir düş olduğunu, yani kendi ruhsal dünyamızda, zihnimizde yaşanmış bir olay olduğunu; gerçekte olmadığını fark ederiz. İşte benliğin bu işlevi de, engellenmeye dayanma gücü gibi, benlik gücünü yansıtan önemli bir özelliktir. Genellikle gerçeği değerlendirme yetisinin süreğen zayıflaması, benliğin zayıflaması ile birlikte gider. Süperego (Benlik) Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemi süperego' dur. Bu sistem çocuğa ana-babası tarafından aktarılan ve ödül ve ceza uygulamalarıyla pekiştirilen geleneksel değerlerin temsilcisidir; kişiliğin ahlaki yönüdür. Gerçekten çok, olması gerekeni temsil eder, hazdan çok kusursuzluğa ulaşmak ister. Süperegoyu ilgilendiren husus bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar verip, toplum tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmaktır. Süperegonun başlıca işlevleri: 1. İd' den gelen iç güdüsel dürtüleri bastırmak ve ketlemek ki bunlar, özellikle toplumun hoş karşılamadığı nitelikteki cinsel ve saldırgan dürtülerdir. 2. Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek, 3. Kusursuz olmaya çalışmaktır. Süperego, id ve egoya karşı çıkarak kendi istediği düzene yöneltme eğilimindedir. Ego, içgüdüsel isteklerin doyum bulmasını erteler, süperego ise bu istekleri tümden engellemeye çalışır. İd, ego, süperego farklı ilkelerle çalışan psikolojik süreçlere verilmiş adlardır. Olağan koşullar içinde bu ilkeler birbirine karşıt çalışmaz, egonun yönetici önderliği altında bir ekip olarak birlikte hareket ederler. Böylece kişilik üç ayrı parça olarak değil, bir bütün olarak işler. Bir diğer anlamda, id kişiliğin biyolojik bölümünü, ego psikolojik ve süperego toplumsal bölümlerini oluştururlar. Bir toplumun "vicdanı", o toplumun bireylerinin süperegosunda yer alır ve süperego bireyin davranışlarını sürekli süzgeçten geçirerek bireye, "bu yaptığın doğru, aferin!" ya da "bu yaptığın yanlış, utan kendinden!" mesajlarını verir. Ego ise hem idi memnun etmeye çalışır, hem de süperego tarafından azarlanmaktan kurtulmak ister.İd, ego ya da süperegodan birinin diğerlerinden daha kuvvetli ya da zayıf olduğu zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Örneğin, süperegosu son derece gelişmiş olan ve diğer temel kişilik birimlerine baskın olan kişi, büyük olasılıkla utangaç, özellikle cinsel arzularını ve kızgınlık duygularını, onların ifadesinin uygun olduğu ortamlarda dahi ender ifade eden bir kimse olur. Diğer yandan İd'i baskın olan bireyse kendini bencil istek ve arzularının hemen o anda tatmin edilmesinin dışında başka hiçbir şeyi göz önüne almaz, yaşamda sürekli toplumla sürtüşme içinde olur, başkalarının haklarına, düşünce ve duygularına saygısız, kendine ve topluma zararlı biri olur. |
Reklam Alanı |
Popüler Sitelerde Paylaş |
Etiketler |
freud, gelİŞİm, psİkoanalİtİk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
06 - 14 YAŞ ARASI OYUNCU GELİŞİM KILAVUZU | webmaster | Tenis | 8 | 14-02-2009 17:25 |
ANTRENÖR GELİŞİM SEMİNERİ YAPILIYOR | proksi | Antrenör ve Hakem Kursları, Seminerler | 5 | 05-01-2009 11:07 |
PİAGET'NİN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI | binali | Eğitim Bilimleri | 1 | 03-10-2008 12:27 |
TEMEL EĞİTİMDE BEDENSEL GELİŞİM.. | binali | Sunular ve Slaytlar | 4 | 24-08-2008 13:22 |
PSİKO-SOSYAL GELİŞİM | webmaster | Eğitim Bilimleri | 0 | 05-04-2007 01:56 |
Reklam Alanı |