![]() |
|
![]() |
#1 |
Super Moderator
Üyelik tarihi: Şub 2008
Bulunduğu yer: Samsun
Mesajlar: 2.731
Teşekkürleriniz: 14
89 Mesajına 129 teşekkür edildi.
Tecrübe Puanı: 19 ![]() |
![]() Reklam Alanı
> colSpan=2 ASIK SURATLI OKUL > colSpan=2 Mehmet YAPICI > colSpan=2 > colSpan=2 Okul, hemen hemen hepimiz için “coşku ile geri dönmek için” gidilen bir yerdir. Bir zorunluluktur ve her zorunluluk, bir parça sevgisizlik ve yasak belirtir. Okula ilişkin tebessüm edişler, anılar üzerinden gerçekleşir. Çünkü, geriye dönüşü olmayan bir sürecin bitmişliğinin bilinçaltındaki rahatlığıdır, bu tebessümü var eden. Okul, bir kurallar bütünüdür. Okulun kuralları, kuralı koyan için de, kuralı uygulayan için de kurala maruz kalan için de “kurallar olmazsa olmaz ki” anlayışını yansıtır. Ve okul kurallarının çok önemli bir kısmı geleneksel, yazısız kurallardır. İnsan (öğretmen-idareci) yapımıdır. İnsanlar geleneksel değerlerini, tutumlarını, inanışlarını okula getirir ve kural haline getirirler. Kuşkusuz okul, kültürün bir yansıması olarak gelenek ve göreneklerden beslenebilir. Ama bunların eğitimbilim süzgeçlerinden geçirilmesi gerekir. Eğer eğitimbilim süzgeçlerinden geçmiyorsa, bu kurallar sıkıcı ve sevimsiz hale gelebilirler. Okullarımızda, süzgeçten geçmeden oluşan bu kurallara uyum sağlamak, tutum haline getirmek, öğrenci için büyük bir yük halini alır. Tartışmasız kabul gördüğü için de “neden, niçin kural” sorusuna yanıt verecek insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Çünkü, okul statükoyu yansıtır. Statüko eleştirilemez, değiştirilemez, sorgulanamaz. Okula başlayan her çocuk; ortalama olarak; çevresinden okula ilişkin olarak, şunları duyar: okulda mutlu olacaksın, okulda oyun oynayacaksın, okulda bir çok sevdiğin arkadaşın olacak, okulda çok şey öğreneceksin, okulda öğretmenlerin ve arkadaşlarınla iyi anlaşacaksın, okulda seni rahatsız eden hiçbir şey olmayacak. Okula başlamadan önce bu önyargılarla biçimlenmiş olan çocuk; ortalama olarak, okula başladığı ilk gün kandırıldığını algılar ve okula mutsuzluk ve hayal kırıklığı ile devam eder (Yapıcı, 2004a). Okulda koşmak yasaktır. Neden yasaktır? Kimse bilmez. Sadece koşulmaması gerektiği öğrenilir. Okulda, gürültülü konuşmak, yüksek sesle gülmek, öğretmene-idareye sesini yükseltmek, neden diye sormak yasaktır. Çünkü, büyükler öyle isterler. Buna rağmen okul rahatsız edici derecede gürültülüdür (büyükler sırtını döner dönmez). Okulun yüzüne söylenemeyenler, yüksek sesle, okul dışında ifade edilebilir. Olsun, nasıl olsa, okulda büyüklerin yanında olmaz bunlar, okul dışında da kimin umurundaki! Okulda aşık olmak yasaktır. Çünkü, sevmek zaaftır. Okul çocuklarının zaafları olamaz. Onlar her zaman emre itaate hazır, verileni sorgulamadan yapması gereken, kendine has duygu ve düşünceleri olmaması gereken birer robot gibi olmalıdırlar. Okulda talepte bulunmak yasaktır. Okul neyi ne kadar verirse, okullunun onunla yetinmesi gerekir. Yetinmeyi bilmemesi, onun asi ruhunun törpülenmesi gerektiği düşüncesini oluşturur. Okul rehberlik sistemi, ona yetinmeyi öğretecektir (bu öğretme biçimi, okulun en nazik ve bilimsel yöntemlerinden birisidir!). Okulda, kural dışı giyinmek yasaktır. Çünkü, okullu çocuk; eşitliğe ve kardeşliğe, ayrımcılığın olmadığı bir okula ve siyasal sisteme ancak böyle ulaşabilir. Farklı görünmek istenmeyen bir şeydir. Farklı görünen farklı şeyler de yapabilir, söyleyebilir, düşünebilir. Bu ise büyüklerin istemediği bir şeydir. Onlar düşündüğüne göre, okullu için en uygun olanı da düşünebilirler. Onlar da böyle okullu olmuşlardı, ne zararı olabilirdi ki… Okulda anlamak yasaktır. Doğru olan ezberlemektir. Ezberleyen okulludan zarar gelmez. Ezberleyen farklılığı aramaz, çünkü farklılığı düşünecek, bilişsel ve duyuşsal enerjisi kalmamıştır. Anlamak isteyen okulu tehdit eder, onu sorgular, değiştirmeye çalışır. Buna izin verilemez. Öyle ise, modeli, felsefesi, yöntemi ne olursa olsun, ezberlemek en doğru olandır, her eğitim-öğretim modeli buna uydurulabilir. Okul, model ve sisteme ilişkin güncellemeler yaptığında ise, hem okul kendini sorgulaMIŞ değiştirMİŞ gibi görünür, hem de okullu çocuğa ve diğerlerine, her şeyi onun iyiliği için yaptığına inandırMIŞ olur. Okulda öğretmen otoritedir. Bunun aksini düşünmek yasaktır. Öğretmen bir çocuğa öğrenemediğini, çünkü geri zekalı ve tembel olduğunu söylediğinde, bu kurala dönüşür. Çocuk için, bunun dışında bir algı geliştirmek söz konusu dahi olamaz, düşünülemez. Öğretmenin öğrettiği, en doğru, bilimsel ve değişmez sabittir. Çünkü, öğretmen öğretmektedir. Öğretmenin nasıl öğreteceği önemlidir, çocuğun nasıl öğrendiği değil. Çünkü, o otoritedir. Öğretmenin doğru dediği doğru, yanlış dediği yanlıştır nokta, sonrası için bir şey söylenemez. Okul giden bir çocuk, öğretmeni kendisini azarladığında; içinden küfretmeyi öğrenir. Yanlış bir bilgi sunduğunda, o bilgi doğruymuş gibi, nasıl tepki göstereceğini öğrenir. Öğretmen, öğrencinin dünya görüşüne aykırı bir tutum, davranış, söz söylediğinde; nasıl susması gerektiğini öğrenir. Bütün bunlar, öğrencinin kişiliksizleştirilmesinin okul programlarında adı konmamış örtük (gizil, bilinçaltı) yönünü göstermektedir. Düşünmeyi değil, istenileni düşünen bir insan profili ortaya çıktığında, bağımsız ve farklı bir insan kişiliğinden ve niteliklerinden de bahsedilemez. Olgu ve olayları gözlemleyerek kendi kararını veren değil, nasıl karar vermesi gerektiğini soran bir profil ortaya çıktığında, duyumsayan, empati kurabilen bir kişilikten de bahsedilemez. Nerede neyi beğeneceğini bile bağımsız olarak belirleyemeyen bir profil, kişiliksizleştirilmiştir. Kuşkusuz kişiliksizlik de bir niteliktir. Bu kişilik kurgusunun, dünyaya ve evrene nasıl bakmasını beklersiniz; at gözlüğü ile mi, Sokrates algısı ile mi? Ya da Yunus Emre'nin şu dizesinden bir okullu ne anlar acaba: “bir ben var benden içeri” (Yapıcı, 2004b). Okullarda görev yapacak öğretmenleri gerçekten iyi seçebiliyor muyuz? Krişnamurti (1988) şöyle der: “çocukluğunu unutan ve çocuklara sevgi duymayan bir öğretmen ne çocukları eğitebilir ne de çocuklara yardımcı olabilir”. Öğretmenlerimiz, çocukları sevmeye ilişkin doğal bir motivasyona sahipler mi? Onlarda, çocuk ve insan sevgisi oluşturmak için gerekli beceri ve yeterlilikleri oluşturacak bir programa ve derslere (etkinliklere) sahip miyiz? Ruh sağlığı yerinde olmayan, hatta çocukları cinsel bir obje gibi görebilecek insanlar da, öğretmen yetiştirme programlarından geçerek öğretmen olabilirler mi? Üzerinde düşünülmesi gereken ne çok şey var değil mi? Bunlar üzerinde kim düşünecek? Eğitim ve okulla ilgili herkes yani hepimiz… Okul, insanları gruplara ayırır. Bu gruplama işlemi sorgulanmayan üç varsayıma dayanır. Çocuklar okula aittir, çocuklar okulda öğrenir, çocuklara yalnız okulda bir şey öğretilebilir (Illich, 1985). Ama, Comenius (1964) 17. yüzyılda eğitim-öğretim sisteminin alfabesini şu sözlerle ifade eder: Öğretmenlerin mümkün olabildiğince az öğretmeleri, öğrencilerin ise daha çok (kendi kendilerine) öğrenmelerini sağlayacak öğretim stillerini araştırmak ve keşfetmek. 17. yüzyıldan ne kadar çok uzaklaşmışız değil mi?! Okul programları, bilgiden çok bilgiye ulaşma ve paylaşma etkinlikleri ile zenginleştirilmelidir. Dewey'e göre (1966); eğitim sistemlerinin en büyük yanılgılarından biri; bir insanın öğrenme sürecinde öğrendiği şeyi tam olarak öğrendiğinin sanılmasıdır. Gerçekten de; bugün her birimiz, kendi yaşantımız açısından geriye dönüp baktığımızda, okul öğrenmelerimizin çok büyük bir kısmının anımsanmadığını görebiliriz. Öğrenilenler kuşkusuz yok olmamıştır. İhtimal ki, uzun süreli belleğimizin bir yerlerinde, başı boş olarak dolanmaktadır. İşte, okulun yapması gereken öğrenme yaşantılarını uzun süreli belleğimize, günlük yaşama aktarılabilir bir formda kazandırmak olmalıdır. Bunun için yapılması gereken ise; çocuğa göre hareket edebilmektir. Yetişkinlerin, çocukları kendi dünyalarına uyumlaştırma döngüsü olan okul; yetişkin kurgusundan kurtulmadıkça, çocuklar okulda mutsuz olmaya devam edeceklerdir. Sokrates der ki; “sorgulanmayan bir hayat yaşanmamış bir hayattır”. Öyle ise çıkarım şu olsun; okullu bir hayat, sorgulanıncaya kadar yaşanmamış kabul edilebilir. Bir kültürel kurum olarak, okulun toplumu yansıttığı düşünüldüğünde, asık suratlı ve mutsuz bir toplumdan, asık suratlı ve mutsuz bir okul çıkması doğal karşılanabilir. Gülümseyen bir okul isteyenlerin, gülümsemeye başlamaları iyi bir başlangıç olabilir. Gülümsemeyi başarabilmek ise hiç de kolay bir nitelik olarak düşünülmemelidir. Gülümsemeyi öğrenmek emek ister, sevgi ister, değerlilik ister, bağımsız oluşturulmuş ya da oluşturulmasına izin verilmiş aitlik ister. Okul bunları yapabiliyor mu!? Kaynakça Comenius, Y. A. (1964). Büyük Didaktika, (Çev.: Hasip A. Aytuna), Ankara: Milli Eğitim Basımevi. Dewey, J. (1966). Tecrübe Ve Eğitim, (Çev.:F. Başaran-F. Varış), Yayınevi Belirtilmemiş. Illich, I. (1985). Okulsuz Toplum, (Çev.:T. Bedirhan Üstün), Ankara: Birey Ve Toplum Yayınları. Krishnamurti, J. (1988). İç Özgürlük, (Çev.:İlhan Güngören), İstanbul: Yol Yayınları. Yapıcı, M. (2004a). “İlköğretim 1. Sınıfa Başlayan Öğrencilerin Hazırbulunuşluk Düzeyleri” Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi , Cilt: 1, Sayı: 1, Yıl: 2002-2004. Yapıcı, M. (2004b). Okul Ve İnsan, Ankara: Ocak Yayınları.
__________________
7-8 Ağustos 2010 Tarihinde DİYARBAKIR'da yapılan Spor Tırmanış yarışmasını SİYASİ SEBEPLE protesto edip yarışmaya takım getirmeyen, aynı zamanda'da TDF Eğitmeni ve Spor kulübü BAŞKANI olan KİŞİ'yi ÖZEN'le kınıyorum. |
![]() |
![]() |
Reklam Alanı |
![]() |
Popüler Sitelerde Paylaş |
Etiketler |
asik, okul, suratli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Okul sporları | ottoman0101 | Sohbet ve Tartışma | 0 | 04-10-2011 20:41 |
Trt Stadyum Okul Foto Bölümü Açıldı Artık Okul Resimleri TRT Stadyumda | webceren | Okul Resimleri | 9 | 23-08-2009 17:45 |
Okul Liderliği | binali | Beden Eğitimi ve Spor Kütüphanesi | 0 | 18-09-2008 22:46 |
okul resimi | Okul Resimleri | 0 | 01-01-1970 03:00 | |
OKUL RESİMLERİ | Okul Resimleri | 0 | 01-01-1970 03:00 |
Reklam Alanı |